-
176.
+2Durak etrafında güller olan, üzerine sarmaşıklardan gölgelik yapılmış çok şirin bir durak olmasına rağmen kışın soğukluğu, gülleri ve gölgelikteki sarmaşıkları baharda geri vermek üzere emanet almıştı. Gözüm hemen dün bir umut çayını içmeye çalışan o dayıyı aradı. Nafile göremedim. Ben durağın park alanında bir sağa bir sola panik halinde bakınırken. Bir ses duydum;Tümünü Göster
-Tünaydın Delikanlı. Araç mı lazım?
+Yok dayı ya ben dün akşam gelip kız arkadaşımı bıraktım buraya.
-Eee hayırdır.
+Hayır değil dayı kız arkadaşım çok rahatsızmış. Ona acil ulaşmam lazım ama evini bilmiyorum.
-Telefondan ara
Bir insanın bu kadar zeki olabileceğine inanamadım. “Dayı çok zekisin ya bu benim nasıl aklıma gelmedi.” diye dalga geçmek istedim ama ne buna zaman vardı ne de karşımdaki adamla dalga geçecek kadar üstündüm. Onun Tuğçe’nin evinin nerde olduğunu öğrenmeme yardım etmesini umuyordum ve tek şansımda buydu.
+Dayı aradım telefonu kapalı.
-Sen nasıl öğrendin hasta olduğunu?
“Yav dıbına koyayım sanane? Polis misin dıbına koyayım. Ne kadar meraklısın bilader ya.” Tabiki bunları da ona karşı yine söylemedim.
+Dayı arkadaşlarından öğrendim. Dün gece durağa geldim. Saat 2 gibi bir tane abi vardı burda. Hafif toplu, kısa boylu, siyah bıyıkları vardı. Saçları gür, yanları hafif beyazlamış. Burnu büyüktü, gözlük takıyordu… Ha birde hafif aksak yürüyordu. Arkadaşa sorsak da bana nerde oturduğunu söylese
Şoföre resmen eşgal vermiştim, oysaki durakta zaten en fazla on-on beş şoför çalışıyordur.
-Bizim şişko Ragıp’tır o. Ama ne bileyim onun senin kızın arkadaşı olduğunu?
+Dayı bak anlamıyorsun. Kız arkadaşımı acil hastaneye zütürmem gerekiyor. Ara sor Ragıp abiyi o söyler zaten beraber geldiğimizi.
Anlattığım hikayeye inanmış olacak ki;
Cebinden kapağında, gri üzerine siyah noktaları olan renksiz ekran dedikleri, Nokia marka telefon çıkardı. Karşıda durağa ait bankta oturan esmer, uzun boylu, zayıf, sigara içen adama seslenerek;
-Necmi! Sende Ragıp’ın numarası var mı?
-Kimmm?
-Ragıp, Ragıp hani şişko olan!
-Dur bakıverem!
Necmi dedikleri şoför boynunda asılı duran gözlüklerini takıp, cebinden çıkardığı sarı renkli Nokia 2100 telefonunun rehberinden Ragıp’ı aramaya başladı. Aşağı tuşuna o kadar yavaş yavaş basıyordu ki yanına gidip telefonunu elinden alıp benim bakasım geldi. Sonra aklına gelmiş olacak ki, “R” harfini bulmak için numpad’ten bir sayıya bastı. Ben büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla Şoför Necmi’yi izlerken;
Önümde duran dayı bana bakarak;
-Yeğenim okuyon mu?
Bir insan bu kadar sıkılmış olup, muhabbet edecek birine bu kadar ihtiyaç duyamazdı.
+Aynen dayı okuyorum.
-Ne okuyorsun?
ileride bankta oturan Soför Necmi, beni kurtararak bu saçma soruya cevap verme gereksinimimi ortadan kaldırdı.
-Rasim bakıvecen mi? vağmiş telefonu Ragıp’ın
-Söyle o zaman çabuk. Çocuk burda dokuz doğurdu.
-0532…
Beş yüz otuz ikili bir numara söylediğini hatırlıyorum sadece. Adının Rasim olduğunu az önce Şoför Necmi’den öğrendiğim dayı telefonunun tuşlarına basarak Ragıp’ı aradı. Telefon sanırım yedi- sekiz kez çaldıktan sonra açıldı.
-Heh! Alo Ragıp Naptın? Uyuon mu?
-He bende duraktayım işte!
-Yav buraya bi delikanlı geldi. Dün gece onun kız arkadaşını bırakmışsın galiba kız biraz rahatsızmışta. Oğlan onun yanına gitcekmiş evini bilmiyormuş.
Rasim bana dönerek;
"Nasıl bir kız olduğunu soruyor." dedi.
+Siyah eteği vardı, minyon, siyah deri ceketi vardı üstünde.
-Ha Ragıp, Siyah deri ceketi varmış, etek mi ne giyiyormuş. Zaten bu oğlanla birlikte gelmişler.
-Ha hatırladın mı?
-Sordum sordum. Okuyormuş! Eli yüzü temiz bir çocuk, sıkıntı çıkmaz.
-Bostanlı’da nerde? Biliyom, biliyom.
-Babadan sağa dönüyoruz dimi?
-Ha tamam bildim. Tamam orda kipa var zaten. Tamam anladım, anladım.
başlık yok! burası bom boş!