1. 426.
    0
    Her gün akşam sekizde eve gidiyordum. Dedemin kahveden döndüğü yoktu zaten anneannem de pek rahat bırakıyordu beni. iki buçuk üç haftadır çalışıyordum artık işi kapmıştım. insanların güzel sözle değil küfürle anladığı bir yere uyum sağlamam sadece bir haftamı almıştı. insanlar genelde akşam beş altı gibi geliyorlardı makinenin başına sandalyemi çekiyor tuşa basıyordum. Görünüşte dünyanın en kolay işi! ilk başlarda fazla bakmasam da artık daha çok izliyordum çay bahçesindeki kızı. Ama kimseye de söyleyemedim. Onlar ne anlardı ki?! Hem zaten küçün bir hoşlantı. Biliyorsunuz ben Arya'dan sonra kimseyi sevemedim bu sefer de başaramayacağımı biliyorum kendimden çok eminim bu konuda. Bir akşam vakti, müşteri yokluğunda öylece dalmıştım kılçık gelmiş yanıma. "Abi dalmışsın yine" dedi irkildim "ha, evet bir şey düşünüyordum da" dedim elinde iki ekmek arası vardı, hırkasının cebinden ayran gözüküyordu "yemek getirdim gel hadi yiyelim" dedi "sağ ol kılçık, tokum ikisi de senin olsun sigaran var mı?" dedim "mehmet abinin sigarası yanımda, ama önce yemek" dedi gülümsetti beni "işi biliyorsun şerefsiz" dedim parmaklıklara yaslandık yemeklerimizi yedik. Ekmek arası patates sosis ve bolca kepçap mayonez o da bayat ekmeği birbirine yapıştırmak için. Yemek bitince "sigara" dedim burnunla işaret ederek "yanında çay iyi gider, hadi ben ısmarlıyorum" dedi. Kılçık'ın yaşı küçük ama kalbi büyüktü, bu koca sirkteki herkesten büyüktü kalbi. (evet sirk diyorum çünkü kendimi orada sirk hayvanı gibi hissediyordum) "eyvallah kılçık, canım istemiyor" dedim "abi sen tam aysarsın ya" dedi şaşırmıştım "ne alaka lan ne demek o?" dedim çünkü söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. "kararsızsın abi kararsız" dedi. "tamam lan" dedim "gidelim ama çaylar benden".. Güldük ve beni ilk defa sonbaharda bir çocuk, yüreklendirdi.
    ···
   tümünü göster