-
1.
08. Ama muhafazid Bu Şeyleri Nasıl Bilebilir?Tümünü Göster
Kur’an’da tekrarlanan embriyolojik bilgilerin aynılarını ve ayrıntılı açıklamalarını eski Yunanlarda buluyoruz ama Yunanlıların bu öğretilerinin muhafazid’in zamanındaki Araplarca da bilindiğinden nasıl emin olabiliriz? Kur’an’ın söylediği bir çok şey Galen‘in öğretileri üzerine kurulu olduğundan Galen’in yazdığı eserlerden 26 kitabının halihazırda 6. yüzyıl gibi erken bir zamanda Reş ‘Aina Sergius (Ra el-Ain) tarafından Süryanice’ye tercüme edildiğini bilmek önemli olabilir. Sergius, iskenderiye’de tıp eğitimi görmüş, Mezopotamya’da çalışmış ve M.S 532 yılında istanbul’da hayata veda etmiş bir Hristiyan Rahipti [33]. Sergius, Başpiskopos Gregorius, al-Rahawy, al-Taybuti, Patrik Theodorus and al-Sabakti‘nin de dahil olduğu Yunan tıp Külliyatının eserlerini Süryanice’ye çeviren Nesturi (Süryani) Hristiyanlardan biriydi [34].
Nesturiler, o dönemde ana akım kilisesinden zulüm gördükleri için iran’a kaçtılar ve gittikleri her yere çevirdikleri Yunan doktorların eserlerini de beraberinde zütürerek bunları birçok okulda öğretmişlerdir. Nesturilerin öğretim verdikleri okulların en ünlüsü iran’ın güneydoğusunda bulunan, M.S 555 yılında Pers (iranlı) Kralı Büyük Kisra (Kisra Anuşirvan ya da Nuşirvan olarak da bilinir) tarafından kurulan Cundişapur‘daki tıp ve filozofi okuluydu ve varlığını M.S 531 ile 579 yılları arasında sürdürmüştür.
islam tıp bilimi ile Yunan tıp bilimleri arasındaki en önemli bağlantı, iskenderiye yerine geç Sasani dönemindeki tıpta, özellikle Cundişapur okulunda aranmalıdır. islam’ın yükseliş döneminde Cundişapur en önde geliyordu. O zamanlarda Cundişapur en önemli tıp merkezi olup Yunan, Hint ve iran’ın tıbbi geleneklerini kozmopolit bir atmosferde birleştirerek ve islam tıbbına zemin hazırlamıştı. Farklı tıp ekollerinin kombinasyonu, daha sonra islami tıp alanında elde edilecek sentezin ilk belirtileri olacaktı. [35]
Arap tıbbı bu sorunun sadece bir tarafı ile başa çıkmak için birçok kaynaktan ödünç almıştır. En çok da Yunanlılara borçludurlar. Cundişapur tıp okulu ağırlıklı olarak Yunan öğretilerine sahipti. Araplar iran’a gelmeden çok önce tıp okulunun kütüphanesi büyük oranda Süryanice çeviriler içermiş olması gerekiyor. ibn Abi Usaybi’ye göre Yunan tıp ve felsefi eserlerini ilk olarak Sergius of Ra’s-al-`Ayn Süryanice’ye çevirdi. Büyük olasıkla o, Büyük Kisra için çalışıyordu ve kesinlikle onun çevirileri Cundişapur’da kullanılmaktaydı. [36]
Müslüman tarihçilere göre, özellikle ibn Abi Usaybia ve al-Qıfti‘ye göre [37] Cundişapur’un en ünlü mezunu Harith ibn Kalada isimli muhafazid’in yaşıtı olan bir doktordu. ibn Kalada büyük olasılıkla 6. yüzyılın ortalarında Taif Şehri’nde, Banu Thaqif kabilesinde doğdu. Yemen’e ve daha sonra iran’a seyahat etti ve bu dönemde iran’da Cundişapur’daki büyük tıp okulunda tıp eğitimi aldı, böylece Aristo, Hipokrates ve Galen’in öğretileriyle yakından tanışmış oldu [38].
O, kısmen Kral Kisra ile bir istişare sonucu olarak meşhur oldu [39] . Daha sonra da peygamber muhafazid ile yoldaş oldu ve muhafazid islam geleneğine göre aslında ondan tıbbi tavsiyeler alıyordu [40]. Hatta o muhafazid ile akrabalık bağı kurmuş da olabilirdi ve onun öğretileri şüphesiz muhafazid’i de etkiledi [41]. Bunun yanında muhafazid tıbbi bilgiler konusunda sahip olduğu tecrübeleri bir süre çölü terkedip tıp öğrenmek için Cundişapur’a gittiğini söyleyen bir Araptan, Haris Bin Kalda’dan da öğrenmiş olabilir. Geri döndüğünde Mekke’ye yerleşen Haris bin Kalda, çöldeki Arapların en önde gelen hekimi oldu. Müslüman olup olmadığı belirsizdir ama bu muhafazid’in hasta arkadaşlarını danışmak için ona yollamasına engel değildi [42].
Çocuk sahibi ve baba olamayan Harith ibn Kalada’nın muhafazid’in kuzeni olan Harith al-Nasar‘ı (Nadr olarak da bilinir) evlat edindiğini ve onun da meslek olarak bir hekim olduğu söylenir [43]. ilginçtir ki Nadr, Kur’an’daki hikayelerin kendisinin içinde büyüdüğü eski Fars masallarından daha da eğlenceli ve eğitici olmadığını söyleyerek muhafazid ile alay etmiştir. Belki de o, Kur’an’daki bazı hikayelerin aslında insan kaynaklı olduğunun farkına mı varmıştı? Bunun sonucu olarak muhafazid onun yeminli düşmanı oldu ve Peygamber sonraki günlerde 624 yılında yapılan Bedir Savaşı’nda onu yakalayarak öldürdü [39].
Şimdi Sergius’un Süryanice çevirileriyle Cundişapur’a nasıl etki ettiğini göstermeye ihtiyacımız olan bağlantılara da sahibiz. 7. yüzyılın ilk yıllarında (daha büyük olasılıkla 6. yüzyılın sonlarında), Harith Bin Kalada Cundişapur’da tıp eğitimi gördü ve muhafazid tıp bilgilerinin bir kısmını Harit’den edindi. Bu nedenle, hem bu olayla hem de diğeriyle, biz kolayca Yunan tıbının izlerini gözlemleyebiliyoruz [44]. Sergius, aşağı yukarı Büyük Kisra’nın saltanatı başladığında öldü ve bu dönem içinde Kisra tarafından özel olarak Galen’in eserlerini Yunanca’dan Süryanice’ye çevirmek için bile görevlendirilmiş olabilir. Kisra, saltanatının ortalarında, yarısına doğru Galen’in el yazmalarının elbette korunuyor olduğu Cundişapur’u kurdu. Kisra’nın saltanatının sonlarına doğru, sonra muhafazid ile ilişkiye giren Harith ibn Kalada, Kisra’nın huzuruna kabul edildi.
Bunun yanında biz, Müslüman inanışına göre insan gelişiminden bahseden Kur’an ayetlerinden en az birinin insan dudağından geldiğini de biliyoruz: muhafazid, Mu’minûn Suresi’nin 14. ayetini Abdullah Ibn Abi Sarh’a yazdırırken Abdullah Ibn Abi Sarh, muhafazid’in insanın yaratılışı hakkındaki bütün söylediklerinden güzelce büyülenir ve o anda muhafazid tam ”bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık” sözünü vahiy alırken arkadaşı (Abdullah Ibn Abi Sarh) ”Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir” diye bağırır ve muhafazid vahiy devam etmesine rağmen bu sözü de, ne Allah’ın ne de muhafazid’in kendi sözü olmamasına rağmen kabul ederek Ibn Abi Sarh’ın o sözünü de Kur’an’a yazdırır [45].
Gerçekten şu soru bir cevap arıyor: Kur’an’ın en az bir ayetinin insan sözü olduğunu biliyoruz, peki Kur’an’ın başka ayetlerinde de peygamberin dışındaki başka insanların sözlerinin olmadığından nasıl emin olabiliriz?
iskenderiye’nin M.S 642 yılında çöküşünden sonra Yunan tıp bilgileri bütün Arap dünyası boyunca daha hızlı birşekilde yayıldı. 9. yüzyılda Hunain ibn Ishak (M.S 809-873) belki de kesin olarak Hipokrates ve Galen’in öğretilerini Arapça’ya çevirdi [46], [47], [48] ve al-Kindi özellikle Hipokrates’in de dahil olduğu bilginler üzerine 20 bilimsel eser yazdı.
başlık yok! burası bom boş!