/i/Soruları Alayım

  1. 1.
    -1
    Geçen gün bir şeyin farkına vardım. Galiba ben mutlu olmak için çabalamıyorum. Koskoca bir lise hayatıma baktım da geçen gün, 4 sene boyunca kalorifer yanı, cam kenarında pinekleyen bir öğrenciydim. Bir büyük bir de küçük sandalyem vardı. Sayısal ağırlıklı daha doğrusu dinlemem gereken derslerde büyük sandalyeye otururdum ki tahtayı rahat görebileyim. Hoş bi zaman sonra onu da yapmamaya başladım ya neyse.

    Kış...
    En sevdiğim mevsimdir.
    Tabi lisedeyken öyleydi bakalım bu sene nasıl geçecek *

    Küçük sandalyemde otururken sınıfımdaki insanlara bakardım. Geneli test kitaplarını yalayıp yutarken ben ya kitap okurdum ya da saçma sapan konuları araştırırdım sıra altından telefonumda. Biz de ders çalıştık elbet ama çok sıkıldık be gülüm...
    Sol omzumu kalorifere dayadığım zaman hayat çok güzel gelirdi. Tenefüste kar topu savaşı yaptığımız için genelde ellerim kan çanağına dönerdi.
    Eldiven kullanmayı hiç sevemedim...
    Çocukluktan gelen bi alışkanlık olsa gerek.
    Ellerimi kalorifere koyduğumda kanın akışını hissetmek bile o mevsimi sevmek için yetiyordu.
    Hiç değilse bu anasını avradını sattımın karanlık dünyasında bir nebze de olsa etraf bembeyaz oluyordu.
    Sokaklarda insanların yürüyüşü bile değişiyordu. Ben buna doğanın kanunu diyorum. Herkes hangi mevsimdeyse o mevsime adapte olacak kardeşim. Yok öyle elini kolunu sallaya sallaya yürümek. Kayar düşersin bırak yürümeyi 1 ay yataktan kalkamazsın * Her neyse ne diyordum, Mutluluk...

    Çabalamak lazımmış bunu elde etmek için onu anladım. Hiç tanımadığım bir insana mesaj atmıştım 4-5 ay önce. Sonradan en iyi dostum gibi bir şey oldu ama benim hiç dostum olmadı.
    Ben genelde "arkadaş" edindim. Kaan olmadan yaşayamam diyen hiçbiri çıkmadı henüz karşıma *
    Allah çıkarmasın mı diyeyim, erkenden mi versin diyeyim, bilemedim...
    Zor iş, bir insana karşı sorumluluk sahibi olmak.
    ilk başta tam olarak hissedemediğimiz kırılma anları var. Zamanla harap edici duygulara dönüşüyorlar. Yaralanmanın sıcaklığıyla ilk anda hissedilmeyen kurşunlar gibi. Böyle durumlarda biraz zaman her şeyi daha da beter ediyor. Bizi yere seren büyük sorunlar olmuyor hiçbir zaman. Bizi yere seren evdeki şekerin bitmesi oluyor, kaybolmuş bir kitap oluyor, kesilen elektrik oluyor. ikimiz de yere serilmiştik o gece. Öyle bir kafaydı işte.

    Şimdi tepelerden aşağı bakıyorum. Kara yılanlar gibi kıvrılıp giden asfalt yollara. Kayaların arasında, balkondan sarkan çocuklar gibi boşluğa uzanan ağaçlara. Sanki köklerinden kurtulup havaya karışmak istiyorlar.

    Bazen yine oturuyorum aynı yerde. O geceki tadı yok tabii. Kelimelerin gelip benimle konuşmasını bekliyorum. Onlar da gelmiyorlar. Bazen bir iki fısıltı duyuyorum, o kadar.

    "Aslında o kadar da önemli biri olmadığımızı anladığımızda neden üzülüyoruz ki?diye sormuştu o gece.Bunun temel bir aydınlanma anı olması gerekmez mi? Hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. Sonra da çekip gittiler. ''

    Sonra da gitmişti. Evet. Önemsiz insanlar olduğumuzu hatırlamaya yeniden ihtiyacımız var.

    Ah be amirim...

    Artık bitirmeliyim...

    Amcama soruyorlar ya,
    "Beyefendi, sizce mutluluğun formulü nedir ?"
    Amca durur mu ?
    Yapıştırır cevabı; "Ne mutluluğu ?"

    Ha unutmadan geleneği bozmak olmaz.

    Gecenin şarkısı : "Pilli bebek - Delilik"...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster