0
Yemek ortaklarımla, ortaklığımın halen devam etmekte, özel giderler hariç yemek ihtiyacı için olan giderleri Muhsin’le pay etmekteyiz. En çok ikimiz de Bülent’e kancayı takmıştık. Çünkü cebinde parası olduğu halde giderlere ortak olmuyordu. Parasız, zavallı bir görüntü veriyordu kendine. Sürekli olarak abajür yapıp satıyordu. Bir kez olsun bir şey alıp (parasıyla) ikram etmiş değildir. Çalıştığı tezgahı da sürekli pis tutuyordu. Bir sabah uyandığında, postacı burada benim kaplamam vardı, ne oldu diye sorduğunda, bilmiyorum dedim. O' da, burayı temizleyen sensin, kaplamamdan haberin olması lazım demesi, tepemi attırmış, ağız münakaşası yapmıştık. Burada ilk defa böylelikle sinirlenip, havalanmıştım. Neyse ki, araya Nevzat Dayı girip, ikimizi yatıştırdı. Fırsat buldukça ve canım istedikçe milletin pisliğini temizliyordum. Bir Allah'ın kulu, eline bir bez alıp şurayı temizleyeyim demiyordu. Tüpü sürekli ben dolduruyorum. Tüpü biten arkadaşa tüpü vermemekte direnen Bülent' e iyice kızmaya başlamıştım. Böylelikle kendisinden yavaş yavaş soğuyor ve uzak durmaya çalışıyorsam da, Muhsinin, boşver ağabey, şu 29 Ekim'de çıkacak affın şerefine idare et diyordu. Aynı şekilde ben de ona hitap ediyordum. Belki ileriki tarihlerde ikimiz yemek ortaklığında karar kılacağım.
Bir gece ben ve Hüseyin Kahraman uyuyamadık. Abajürlerle uğraşıp sabahladık. ikimizin de canı çay istemişti. Ne bende, ne de onda çay yoktu. Bazı dolaplar da kilitliydi. Açıkta olan Nevzat Dayının dolabından bir çay bardağı çay çalmış oldum. Gece uyuyamayan Nevzat Dayı çay kaşığı tıkırtısına yanımıza gelip, çayınız yoktu, nereden bulup demlediniz dediğinde, bende az bir çay vardı, onu demledim dedim. Hüseyin' de Nevzat Dayıya, gel otur, sana da bir çay doldurayım, kendi malın gibi iç demesi Hüseyin Dayıyı kızdırmıştı.