0
12.09.1998
Sabah saat 11:00 sıraları kahvaltımı yapıyordum. izinli olan gardiyan Orhan Bey 08:00-16:00 nöbetindeydi. Bahçeden arkadaşlar seslendi. Postacı telefon deniliyordu. Coşkuyla kapıya dayandığımda Orhan Bey, postacı seni arıyorlar, bir isteğin, sıkıntın olup olmadığı soruluyor, ne diyeyim diye sorduğunda, müsade et de konuşalım diyordum. Kabul etmedi. O zaman kim olduğunu öğreneyim dedim. Telefonun başına tekrar gidip geldi. Baban arıyor dedi. Babam olmadığı halde, herhalde kayınpederim arıyordur dedim. O halde benim iyi olduğumu, para istediğimi, çocuğu okula kayıt ettirdiler mi diye sor dedim. Gelen cevap, beş milyon gönderdik, parayı alması lazım, çocuğu geldiği zaman kendisi kayıt ettirir deniliyordu. Gelen bu cevapta beni şaşırtmıştı. Beş milyon istememiştim. Benim bildiğim, eşim bu zamana kadar çocuğu okula kayıt ettirirdi. Ayrıca az bir günüm kalmışçasına bir tavır konulması beni hem şaşırtmış, hem de bir anda sinirlenmeme sebep olmuştu. Kafamda telefonun mukayesesini yaparken beş dakika sonra Orhan Bey' in koğuşa yanıma gelip, postacı seni yine aradılar. Arayan ağabeyin, salı günü seni almaya geliyorlarmış demesi beni iyice çileden çıkarttı. Orhan Ağabey, sen ne diyorsun yahu. Tam 19 ay cezam var. Ağabeyim de yok. Bu işte yanlışlık var dedim. Bu telefon karışıklığı biraz sonra çözüldü. Üçüncü koğuştan Selami diye bir arkadaşın babasıymış arayan. Salı günü tahliye oluyormuş.