0
7 Ağustos Cuma akşamı gardiyan Orhan Ağabey nöbetçiydi. Telefonlaşmamız hep Orhan Ağabeyin nöbetinde olacaktı. Gece 00:00’ye kadar telefon bekledim. Koğuşun içinden telefon zili duyuluyordu. Birkaç kere telefon çaldığında, bu telefon bana gelmiştir diye hep heyecanlanmıştım. Fakat gece 00:00’den sonra Orhan Ağabeyin nöbeti bitmiş, benim de heyecanım suya düşmüştü. Ertesi gün öğlen saatinden sonra, baş gardiyan Musa Bey, eşin aradı, biraz sonra yeniden arayacak, herhangi bir derdin, sıkıntın, ihtiyacın varsa iletelim dedi. Ben de, sağlığımın yerinde, paraya ihtiyacım olduğunu ve 13. evlilik yıl dönümüzü belirten bir not yazarak, telefonda kendisine okumasını istedim. Çok ısrar ettiğim halde telefonla görüştürmedi. Elimizde olan bir şey, eşimle, çocuklarımla görüşeyim, hasret ve özlem gidereyim, siz de bir babasınız, duygularımı, hislerimi anlamalısın dediğimde, yasak kardeşim, fazla ısrar edersen notunu okumam diye tehdit ediyordu. Yüzüne karşı değil de, içimden küfür de etsem, beddua da okusam kendimi deşarj etmiş sayıyordum.
Buradaki ortamlar böyle olmasına rağmen, diğer cezaevlerindeki ortamlar kim bilir nasıldır diye düşünüyorum. Burada bulunan mahkum arkadaşların çoğu değişik yerlerde ceza yatmışlar. Anlatılanlardan birkaç örnek vermek gerekirse, Eflami’de bulunan cezaevinde yüzme havuzu bulunduğunu, Mihalıcık’taki cezaevinde telefon görüşmesinin serbest olduğunu, Bayrampaşa Cezaevinde ise, bahçesinin Kumkapı gişelerini aratılmadığının yer olduğu söylenmekte. Demek ki her yerin kendine özgü idaresel olarak bir tutum ve davranışı bulunmakta.