0
9 Ağustos 1998
Buraya geleli bugün 16 gün oldu. Yaşantımız aynı. Af yasası da gündemden düştü. Hepimiz Ekim ayını sabırsızlıkla bekliyoruz. Arkadaşlarım ellerinde yarım kalan el işlerini tamamlamaya çalışıyordu. Mesut’la yemek ortaklığımızdan ayrıldığımızdan bu yana Bülent’le iyi anlaşabiliyoruz. Sabah kahvaltısını bazen ayrı yapsak bile öğlen ve akşam yemeğini beraber yiyoruz. Ben kızartma türlerini hazırlıyorum. Bülent’te yemek işlerine bakıyor. Kendisi 21 aydır buradaymış. Bu zamana kimsesi gelmemiş ziyarete. iki ayda, üç ayda bir sadece eşinden mektup geliyormuş. Parası bulunmadığından bu zamana kadar arkadaşları hep sigara almış. Kimse bir kez olsun herhangi bir eksiğin var mı diye sormuyormuş. Konuşmalarımız esnasında hayatından kesitler vermesi, kendisine acımamı sağlamıştı. Haftalık ihtiyaçlarımız idare tarafından karşılanıyor, diğer kalan ihtiyaçlarımızın ücretini ben ödüyorum. Bir ara kendisine de beş paket sigara aldım. Çok sevindi. Keşke durumum daha da iyi olsa, kendisine cezaevi içerisinde maddi açıdan yardımcı olabilseydim. Durumum her ne kadar iyi olmasa da, benden daha da iyi olmayan kişilere yardımcı olabilmek için elimden geldiğinde yardımcı olmak istiyordum. ama ilk önce can, ondan sonra canan diye bir atasözü vardır. Buna istinaden öncelikle cezam bitene kadar kendimi düşünmeliyim. Buradaki haftalık masraflarım da ağır olmakta. idarenin vermiş olduğu haftalığa karşılık ihtiyaçlarımızı tam karşılayamıyoruz. Mecburen sebze ve değişik türde çeşit almak zorunda kalıyorum. ilk haftada bir milyon altı yüz bin, üçüncü haftada üç milyon harcadım. Sigara dahil haftalık harcamam üç milyon olup, aylık harcamam on iki-on beş milyon arası, bu gidişle eşimin işi hayli zor olacak. Kendi bütçesini mi düşünecek yoksa beni mi düşünecek. Bu yüzden de affın bir an önce çıkmasını bekliyorum. Ekonomik şartlar çok ağır. Anlaşılan o ki, burada da kemerleri sıkmak gerekiyor. Yemek grupları, yemeklerini hazırladığında herkes birbirini sofraya davet ediyor ama sofraya oturan pek olmuyor. Zira herkesin kesesi kısıtlı da olsa ikram edilen bir tabak yemeğin, kendisine bir öğün yeteceği kanısındadır. ikinci ziyaret günümdü. Yine ne gelenim, ne gidenim vardı. Yazmış olduğum mektupların da cevabı gelmemişti. Öğlen saatlerinden sonra Merve gelmişti. Birazcık onunla oyalanmam, bir anlık derdimi unutturmuştu. Eşimden ikinci telefonun gelmesini de bekliyordum.
Tümünü Göster