/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 76.
    0
    Saat 20:30’da diğer nöbetçi gardiyan elindeki listeyle yanımıza gelmişti. Arkadaşlar geçmiş olsun deyip, isim kontrolü yaptıktan sonra sizleri koğuşlara dağıtacağım dedi. Bizler de, memur bey hepimizi aynı koğuşa veremez misin? Bizler ayrılmak istemiyoruz dediysek te, mümkün olmadığını, dört koğuşumuz var, hepsinde birer ikişer boş yatak var, mecburen ayrılacaksınız dedi.
    Beni yanına çağırarak, torbamı ve üstümü didik didik aradıktan sonra üstümdeki parayı da fazla bularak, emanete alıyorum deyip, seni koğuş ikiye veriyorum dedi. Yabancı kişilerle karşılaşacağımdan bir endişe hissediyordum. Çekine çekine besmele çekerek, koğuş ikiye girdim. Erkenden kalkan üç-beş kişi bahçede oturuyordu.
    Arkadaşlar, selamünaleyküm, hayırlı sabahlar, hepinize geçmiş olsun diyerek, oturdukları yere doğru ilerledim. Hep bir ağızdan, aleykümselam, sana da geçmiş olsun, hoş geldin dediler. Buyurun, oturun dendi. Tek tek isimlerini söylediler. içlerinden birisi, benim adım Paşa, Ezincanlıyım, bu koğuşun mümessiliyim. Önce karnını doyuralım, sonra da banyonu yaparsın. Yemek ortağını da seçelim, daha sonra uyur istirahat edersin dedi.
    Ekmek, peynir, zeytin ve baldan oluşan kahvaltım gelmişti. Kahvaltımı yaparken bir taraftan mümessile, ben yemek yapmasını bilmem, aşçılığı olan birinin yanına verirsen iyi olur, bakkal alışverişinin nasıl yapıldığını, arkadaşların nasıl bir insan olduğunu, koğuş içi uyulması gereken kuralların olup olmadığını vs. sorular sorarak cevabını almaya çalışıyordum. Cevapların isteğim doğrultusunda olmasıyla endişemin yersiz olduğuna kanaat geldim. Koğuşta tek tek uyanan arkadaşlar bahçeye çıktığında yabancı yüz siması olarak beni görüyordu. Yanıma uyananlar gelerek geçmiş olsun arkadaş diyenlerle tokalaşıyor, size de geçmiş olsun diyordu. Mümessil Paşa Ağabey, ( yaşça benden büyük ) yemek ortağımı tespit edip, Mesut ve Bülent’e bu ağabeyiniz yeni geldi, sizinle yiyip içecek dedi.
    O kadar çok uykum vardı ki bir an önce yatıp uyumak istiyordum. Hafta sonları sabahleyin sayım geç yapıldığından, yatanların olduğu söyleniyordu. Ben de, onların kalkmasını bekliyor, tanışalım, birdenbire yatmak ayıp olur diye düşünüyordum. Benimle koğuş mevcudu on altı kişiydi. Çaktırmadan mevcudu saydım. Demek ki hepsiyle tanışmışım diye içimden geçirdim. Ağabeyler ben yatmak istiyorum, çok yorgunum dediğimde ranzam gösterildi. Fakat yatak yoktu. Çift yatakta yatanın yatağını aldık. Yatağa da yatak demek için bin şahit lazım. incecik, üç katlı battaniyeden farkı olmayan yatağı serdim. Battaniye istedim. idarenin battaniyesi yok, sen getirmedin mi denildi. Metristen Zeki Kanar Ağabey iyi etmişti ki, battaniye vermişti diyordum içimden. Saat onda yatağımı yapıp hemen uykuya daldım. Saat dörtte yemek ortağım, hemşerim kalk yemek yiyelim diyordu. Yemeğimizi yiyip çayımı da içince kendime gelmiştim. Altı saat uyku da yeterli gelmişti. Koğuşumuzda bir arada ikişerliden altlı üstlü sekiz ranza, küçük bir masanın üstünde televizyon, bir yemekhanesi ve sekiz kişilik bir yemek masası, mutfağı ve tuvaleti vardı. Eski bina olduğundan her yeri yıkık döküktü. Ranzaların görüntüsü hiçte hoş değildi. Eşya dolabı bile yoktu. Duvarlara çivi çakılmış, gazete kağıdı yapıştırılmış, pantolon gömlek gibi eşyalar buraya asılmıştı. Diğer valiz ve torba gibi gereçler de ranzaların altına sıkıştırılmıştı. Çelik dolaplardan üç tanesi erzak dolabı olarak kullanılmakta. Altı göz dolabın hepsi kilitliydi. Çünkü dolaplardan öte-beri çalınmasın diye bu yola başvurmuşlar. Bahçede, çöp bidonlarının kapağı olmadığından sinekler cirit atıyordu. Koğuşun içi sineklerle dolu olduğundan gündüzleri uyuyamıyordum.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster