0
Cezaevinde bloklar suç unsurlarına göre ayrılmıştı. Kaldığım blokta, çek - senet dolandırma, zimmet, sahtekârlıktan suç ve ceza almış mahkûmlardan oluşuyordu. Karşımızdaki C Blokta cinayet, gasp ve yaralamadan ceza almış mahkûmlar bulunmaktaydı. Bloklar arası iletişim kurulamıyordu. Ancak bahçe saatinde, bahçeye çıktığımızda, karşı bloktaki arkadaşlarla pencerelerden konuşabiliyorduk. Konuşanlar da, dışarıdan birbirlerini tanıyorlarsa sohbet ediyorlardı.
Saat gecenin sekizini gösteriyordu. Televizyonda ana haberleri takip ediyorduk. Affın yirmi beş temmuzda masaya yatırılacağını söylüyordu Ecevit. Koğuş içi alkış ve naralar bizleri şenlendirmişti. Zeki Kanar Ağabey çaycıya patlat bakalım çayları dedi. Çaycı da, abim çayımız kalmadı deyince, ben şimdi bulurum dedi. Bizim koğuş üçüncü kattaydı. Koğuş camları ile üst ranzalar bölümü paraleldi. Ranzaya çıktı. Bana asansörü verin dedi. Asansör kelimesi bana burada yabancı gelmişti. Bakalım, bu asansör neyin nesi diye merakla olanları izledim. Bir poşet, poşetin ucunda sekiz - on metre uzunluğunda çarşaftan yapılmış ip ve poşetin içinde ağırlık olsun diye üç - dört tane limon vardı. Camdan, bir alttaki koğuşa sesleniyor. E / 4, E / 4 diye bağırıyor. Sesi duyan birisi cama çıkıyor. Evet burası E / 4, sen kimsin diye soruyor. Burası E / 6, bizde çay bityi, sizde var mı? diye soruyor. E / 4 de var abi, gönder asansörü verelim diyor. Poşet, ip ve limondan asansör, limonun ağırlığı ile aşağıya doğru pl sallandırılmakta. Poşet hazır olduğunda tamam çek diye bağırıyor. Çay elimize ulaştığında, tamam sağol, teşekkür ederim, hayırlı geceler deyip işlem tamamlanmış oluyordu. Koğuşumuza yeni gelen ve cezaevine ilk defa düşen Karslı Kenanın da hoşuna gitmişti ki, ikimiz bu olaya biraz gülüştük.