0
Topluma sürekli zarar veren kişilerin, defalarca hapishaneye girip çıkmasıyla, ıslah olmayan bu kişilere uygulanacak en büyük ceza, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının yeniden düzenlenerek cezalarının yükseltilmesi ve kısmi veya genel af da olsa yararlandırılmamasıdır. Bu kişiler hapishaneye gire çıka, mahkemelere gide gele, hangi suçun ne kadar cezası olduğunu bir avukat kadar iyi biliyorlar. Bu kişileri topluma kazandırmak bir hayli güç olacağından, cinsiyet ve yaş grubuna göre ıslah evi kurularak, uzun süreli cezalarını çekmeleri gerekir.
Bugün buraya gelişimin ( 23.07.1998 perşembe ) 23. günü. Çarşamba akşamından herkes banyosunu yapıp sakal tıraşını oldu. Sabah sayımla birlikte kalktık. Tüpümüz bittiğinden çayımızı komşu koğuştan ( E / 5 ) demleyerek kahvaltımızı yaptık. Sabah saat dokuzdan itibaren kulaklarımız gardiyanın sesindeydi. Umut ve heyecanla ziyaretçilerimizi bekliyorduk. ikinci turda ilk gelen ziyaretçilerimizin ismi okuduğunda benim adım da geçti. Ziyaret mahalline gittiğimde, patronumu görünce şaşırdım. Çünkü onu beklemiyordum. Cezaevinin kuralı, sayısını tutmayanları ziyarete almıyorlardı. Hasan Amcaya, seni içeriye nasıl aldılar diye şaşırarak sormuştum.
O da, uzaktan geliyorum, eniştesiyim. Burada kimsesi yok diye yalvardım, yakardım, içeri girdim dedi. Ziyaretime gelmen beni memnun etti, Allah senden razı olsun dedim. Belki görüşemeyiz, içeri almazlar diye düşündüğümden bir şeyler almadım ama şu beş milyon benden, şu bir buçuk milyon da Ünal’dan. Bu parayı sana nasıl iletebilirim deyince, dayanamadım. Ağladım. Çünkü bir buçuk milyonu gönderen Ordulu hemşerim Ünaldı. Ünal’la uygun müddet Hasan Amcanın kahvesinde çalışmıştım. Kendisi garsonluktan sıyrılıp çalışmış olduğu kahvenin sokağında el arabasıyla köfte ekmek satıyordu. Kazandığı rızkından para ayırıp bana göndermesi, beni çok duygulandırmıştı. Hasan Amca ağlamana gerek yok, sen müsterih ol, bak gündemde af yasası var. inşallah yakında af çıkar, seni aramızda görürüz diyordu.