0
Koğuş içi temizliğe çok önem veriyorduk. Asalak böceklerin oluşmaması için her cumartesi sabahı beş - altı kişi bir olup, koğuşu yıkıyor, duvarların, ranzaların, mutfağın, tozları alınıyor, camlar siliniyor,her taraf tertemiz, pırıl pırıl yapılıyordu. Yemeklerden sonra muhakkak dişler fırçalanacak, her tuvalete girilip çıkıldığında eller sabunlanacak, tuvalet bol suyla sellenecek ve herkes yatarken el, ayak ve yüzler tekrar yıkanacaktı. Yapmayan, unutan olduğu zaman, herkes birbirini takip edip, hey arkadaşım, dişini fırçala, veya elini sabunla veya ayaklarını yıka diye uyarıyordu.
Ben geceleri saat 23:00’den sonra yatağıma çekiliyor, sigaramı içerken, bazen hayallere dalıyor, bazen de kaldığım yerden bu hatıramı tamamlamaya çalışıyordum. Çoğunlukta geceleri saat 02:00-03:00 arası yatıp, uykuya dalıyordum. Gece 00:00’den sonra hapishanede bir sessizlik oluyor. Bu sessizlikte askerlerin gece çaldığı düdükler ve gece saat birde nöbet değişimindeki vukuatım yoktur komutanım sesi, silahları doldur boşalt emriyle silahın mekanizmasından gelen şakır şukur sesleri dikkatimi dağıtıyordu. Bazen çok uzaktan da olsa bir arabanın korna sesini duymak kulağına hoş geliyordu. Bizim koğuş en üst kattaydı. Yenilik olarak tek bir ağacın tepesini ve caminin ince uzun minaresinin otuz santimlik bir yüksekliğini görebiliyorduk. Aynı blok altında kader mahkûmlarının, havalandırmaya çıktığımızda, cezaevi gardiyanını, gökyüzündeki beyaz bulutları veya havalar yağmurlu ise karabulutlardan başka görebilecek olduğu herhangi bir şey yoktu.
Haberleşme aracımız ise haftalık ziyaretçilerimiz veya mektuplarımızdı. Ziyaretçisini bu hafta bekleyipte o kişi gelmediğinde, ben dahil ziyaretçisini bekleyen arkadaşlarımızın suratı hemen değişiyordu. insani bir üzüntü kaplayıp gidiyor. Acaba kotu bir şey mi oldu varsayımlarını üzerinde duruyor, bir sebep, bir vesile arıyorduk. Burada bulunduğum süreler içerisinde şu ana kadar ziyaretçim aksamadı. Dokuz temmuzda ikinci ziyaretime gelenler eşim, oğullarım Mehmet ve Mert, Nuran, Şevket ve Emrah’tı. Yedi kişiyi bir arada görünce şaşırdım. Demek ki arayanım - soranım varmış diyordum. Nuran ve Şevket'in konuşmaları beni çok duygulandırdı. Göz yaşlarımı tutamadım ve ağlamaya başladım. ikisinin telkinleri beni biraz rahatlatmıştı. Bu arada çocuklarımla, eşimle konuşup sakinleşmeye çalıştım. Yine gardiyanın acı düdüğü, ışıkların yanıp sönmesi ziyaret saatinin bittiğini belirtiyordu. Yine ağlamaklı şekilde onlardan ayrıldım. Öğleden sonra büyük kuzenimin oğlu Emrah, evde unutulan ihtiyaçlarımı getirmişti. Bir yirmi dakika daha görüşmek bana mutluluk vermişti. 16 Temmuz sabah saat 09:300 sıraları ziyaretçisi gelenlerin ismi okunuyordu. Adım okunduğunda eşim gelmiştir düşüncesiyle ziyaret mahalline gittiğimde, bölümler arasında ziyaretçimi ararken ne göreyim kardeşim isa, hanımı Sibel ile gelmiş. Onları görünce bir tuhaf oldum. Kardeşime hoş geldin dememle ağlamam bir oldu. Kendimi toparladıktan sonra sohbete başladık.
Tümünü Göster