/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 51.
    0
    01.07.1998

    Dursun’la beraber içeri girdiğimizde altı - yedi kişi vardı. Ayakkabılarımızı çıkarttık. Yerler halıfleks kaplıydı. Masanın yanına oturun dediler ve oturduk. ikimiz birden selâmımızı verip, hayırlı akşamlar dileyip, hepinize geçmiş olsun dedik. Onlar da aynı şekilde selâmımızı alıp ikimize de geçmiş olsun dediler. isimlerini sonradan öğrendiğim Şeref ve Nedim abiyle konuşmaya başladık. ilk etapta gözlediğim kadarıyla koğuşa yeni gelenlere aynı sorular sorulmakta. Onlar soruyor, biz cevaplandırıyoruz.
    - Nerelisin?
    - Tutuklu musun? Hükümlü müsün?
    - Hükümlüysen ne kadar ceza aldın?
    - Evli misin? Çoluk - çocuk var mı?
    - Nasıl yakalandın?
    - icraatın neydi?
    Bu arada çay ikram edildi. içeriye giren geçmiş olsun, hoşgeldin deyip öbür odaya geçenler de vardı. Tahminim, o odanın da koğuş olduğunu yanıltmadı. Bulunduğumuz odada altlı - üstlü iki ranza, bir yemek masası, sekiz kişilik, bir televizyon ve kıyafet dolapları yan yatırılarak mutfak tezgâhı kurulmuş, üstünde aygaz ve bir arkadaş yemek yapmakla meşguldü.
    Akşamın sekizinde sayım yapıldığında mevcudumuz on yedi kişiydi. Koğuşa yeni gelenlere saygı ve hürmet gösterilerek misafirperverlik örneği sunuluyordu. Beş kişilik servisin öbür odaya verildiğini sezinledim. Bizler de sekiz kişi sofraya oturarak, akşam yemeğini yedik. Diğer kalanları da,sofradan kalkanların yerine oturarak, yemeklerini yiyerek yemek faslı tamamlanmış oluyordu. Çaylar ikram edildi, saat on sularında da meyveler yendi. Sıcak sularımız hazırlanmış. Banyo yapmamızı istediler. Havlu, iç çamaşır, sabun, jilet gibi malzemelerimiz soruldu. Olmayan ihtiyacımızı belirtip, koğuş içerisindeki arkadaşlardan temin edilerek, banyomuzu yapmış bulunduk. Bir haftadan bu yana banyo yapmamıştım. Sıcak suya hasret kalmıştık. Banyomu yapınca hafiflemiştim. Bu ara merak ettiğim odaya çağrıldım. Ya mümessil ya da koğuş ağası denilen vatandaşla tanışacağımı biliyordum.
    Odaya girdiğimde, içerideki kişiye hayırlı akşamlar, geçmiş olsun temennisinde bulundum. Sandalyeye oturmamı istedi. Adımı, ne işle meşgul olduğumu, cezaevine düşüşümün sebebini, cezaevi içinde koğuş içi bazı kurallara riayet edileceğini, herkesin burada bir kader mahkumu olduğunu, bir arada bulunduğumuz süreler içerisinde, hepimizin birbirimize karşılıklı saygıyı ve sevgiyi esirgemeyeceğini, sırası ile iş bölümü yapıldığını, yeni mahkûmlar geldikçe görevden düşürüleceğimi, kişisel, koğuş içi ve cezaevi sorunlarımız olduğunda kendisine gidebileceğimizi, karavana yenilmediğini, yemekleri aşçının yaptığını, her hafta cuma akşamları toplantı yapıldığını ve olanlardan belli miktarda para toplanıp çeşitli ihtiyaçlarımızın karşılanacağını, parası olmayanın hakir ve hor görülmeyeceğini, dışarıda nasıl bir aile yaşantınız var ise bunu da burada imkanlarımız kısıtlı da olsa uygulanacağını karşılıklı oturup konuştuk. Bir nev-i akit imzalamış oluyordum. Konuşması bittiğinde, beş milyon mutfak, erzak parasını takdim edip, sıkıntımın olduğunda yanınıza gelebileceğimi belirtip, iyi akşamlar diyerek yanından ayrılıp öbür odaya geçtim.
    Sohbet ettiğimizde bir taraftan da gözlerimle koğuşun içini süzüyordum. Yerler halıfleks kaplı, küçük buz dolabı üstünde kurulu televizyon, yerden elli - altmış santim yükseklikte yemek masası, çay bahçelerinde bulunan yuvarlak beyaz masa ve dört sandalyesi, altlı - üstlü ikişerli ranzalardan beş tane olup, bu ranzalarda da nevresim ve çarşafların tertemiz, rengarenk olması içeriyi çok temiz gösteriyordu. Genelde hepsinde alt - üst ranza arasındaki boşluklara perde yapılması, alt ranzaların da divan örtüsü biçiminde süslenmesi, her nevresimin üstünde süt beyaz gibi havluların bulunması, içeriye ayrı bir güzellik katıyordu.
    Gece saat on bir sıraları meyve ikram edildi. Diğer arkadaşlarla da sohbet edilerek gece on ikiyi yapmıştık. Koğuşta toplam on dört ranza bulunuyordu. Mevcudumuz on yedi kişi olduğundan üç kişi yer yatağında yatıyorduk. ilk gecemi derin bir uykuyla geçirdim. Zira altı gün tahtanın üstünde yatmak, yatakta yatmaya benzemiyordu.
    Sabah yedide kalktık. Sekizi on geçe sayım yapıldı. Kahvaltımız yapıldıktan sonra, herkes görev listesindeki görevini öğrenip, görevinin başına intikal etti. Koğuş içi görev; bulaşık, çay - kahve, su doldurma, su taşıma, küllükleri temizleme, yerleri süpürme, çöp taşıma, kantini takip ve ekmek taşıma ve gazete almadan ibaretti. Görevliler kesinlikle uyumuyordu. Koğuşun eski mahkûmları, yatıp kalkmakla, bahçeye belirli saatlerde çıkıp temiz hava almakla, gazete okumak ve bulmaca çözmekle meşguldü.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster