0
Ben de bu kuralı çiğneyemeyeceğime göre zorunlu olarak çıkmam gerekiyordu. O günün akşamı saat 18’de karantinada bulunan otuz altı kişiden kalanı, beş - altı kişi hariç, çoğumuzu liste üzerinde koğuşlara taksim etmişler. Sorumlu gardiyanların eşliğinde, üstlerimiz tekrar aranarak bulunacak olduğumuz blokların kapısına kadar geldik. Benim F Blok, Koğuş 6 idi. Şubeden de göz aşinalığı ile birbirimizi tanıdığımız ve karantinada tekrar karşılaştığım Dursun Yıldırım arkadaşımla karantinada da aynı koğuşa düşeriz temennisi ve duasıyla, karantinadan çıkan bütün arkadaşları A Blok kapısına topladıklarında ( karantinadayken fotoğraf çekiştirmiştik, altı yüz tl verdik ) ismi okunana verilen cezaevi için kimlik kartı dağıtılırken, bir de baktık ki, Dursun’la ikimizin duası kabul olmuştu. E blok’a gelene kadar bir sürü bölünmüş mazgalların arasından geçtik. inanın bu mazgallar ( demir parmaklıklar ) insana çok soğuk geliyor. E Blok gardiyanları tarafından tekrar didik didik arandık. Buraya gelene kadar zaten ayrı ayrı yerlerde ( nizamiyede askerler tarafından, karantinaya girerken, çıkarken, A Blok kapısında, E Blok kapısında ) aranmıştık.
E Blok kapısında sekiz - on kişi bekliyoruz. Kimliklerimizi tekrar elimizden aldılar. Masada bir gardiyan oturuyor, yine yazıp çiziyor, diğeri ismen çağırıp üstümüzü boşaltıyor. Şu kadar para var diye öbürüne sesleniyor. O da at bakalım sakalımızı diyor. Sanki çok iş yapmışlar veya bizler onlara gebe kalmışız, işimizi görmüşler gibi cebren para istemeleri beni yine sinirlendirmişti. Yine beş yüz bin lira uzattığım halde yetmez demesi, beynimi iyice sulandırmıştı. Diretsen, sonucun kötü olabileceği aklıma geliyor, ya dayak yersin veya olmadık zıtlaşmayla tek kişilik hücreye gidebilirsin düşüncesi, kızgınlığımı frenlemeye yetiyordu. Neticesinde akşam saat 18:30 gibi koğuşa girmiş bulunduk.