0
30.06.1998 saat 8:00
Üç kişi ve bir sivil polis eşliğinde nizamiyeden içeri girdik. Askerler tarafından üstümüzde sadece külot kalıncaya kadar her tarafımız arandı. Kayıt işlemlerimiz yapıldı. Askerler tırnak makası, sabun, tarak, anahtar gibi şeylerimi aldı. Yüz - yüz elli metre yürüdükten sonra cezaevinin giriş kapısına geldik.
Sağ ayağımı içeri atarak, besmele çekerek, Allahım seni beni buradan kurtar, sağ salim çocuklarıma, özgürlüğüme kavuşayım diyordum dua ederek içeri girdim. Gardiyanların nöbet değişim saati olduğundan, biraz bekledik. Yine tek tek her tarafımız aranarak, baş gardiyanlık odasına girdik. Ana baba adı, doğum yeri, evli bekar olduğu, adres, hastalık gibi sorular sorarak yine form dolduruldu. işlem bitince, merdivenlerden aşağı gardiyanın yanına uğra dediler. Merdivenin altına indim. Gardiyan efendi yine deftere giriş yapıp aynı soruları sorması, üstümü tekrar araması bana iyice sinir yapmıştı. Zaten iki genel aramadan geçtik. Ne aramaya çalışıyor diye mırıldanıyorum ki, cebini boşalt dedi. Paramı masasının üstüne koydum. Beraber saydık. Utanmadan sakalımızı görelim dedi. Beş yüz bin bıraktım. Yetmez demez mi? Biz iki kişiyiz diye yer vermiyorum desen olmaz. Neyin ne olacağını bilmiyorum. Masanın üstüne bıraktık bir milyonu. O da cebine indirdi ve karantina adı verilen koğuşa girdim.
Selamın aleyküm. Hayırlı akşamlar. Hepinize geçmiş olsun deyip, üç - dört adım ilerlediğimde içeriden birkaç kişi selamımı alıp, sana da geçmiş olsun dediler. Ve ileriye doğru git, başkanımız orada dediler. Daha önceden de hapishanede yattığım için gözlerim koğuş ağasını veya mümessili aradı. iki ramazanın arasına sıkıştırılmış bir masasının etrafına toplanmış sekiz - on kişinin arasına doğru ilerledim. Aynı şekilde onlara da geçmiş olsun dedim. Üç - dört kişi ayağa kalkıp yer vermeye çalıştılar ve bir ranzanın kenarına sıkışıp oturduğumda beş - altı kişi gözüme yabancı gelmedi. Çünkü ikinci şubenin nezarethanesinde altı gün kaldığımdan orada tanışmış olduğum arkadaşlar benden önce gelenlerdi. Hoş beş sohbetten sonra, benim boylarda az kıvırcık saçlı, alt - üst eşofman giymiş bir arkadaş söze dalıp,
- Kardeşim tekrar geçmiş olsun, nerelisin? dedi.
- Sana da geçmiş olsun arkadaşım, Orduluyum. Dedim.
- Ordulu musun?
- Orduluyum.
- Neresinden?
- Perşembe.
Neresinden deyince, dur bakalım, akraba çıkacağız dedim kendi kendime.
- Şenyurt’tanım. dedim.
- Ben de Neneli Köyündenim.
- istanbul Sarıyer’de oturuyorum. Cezamı çekmek için burada bulunuyorum. Bu,suç ortağım Hüseyin. Ben de buradan sorumluyum. Adım Coşkun. Dedi.
Hapishanede, bir koğuşta senden eski bir mahkum hemşerinin olması, insana güven verir. Böylece içim biraz rahatlamıştı. Üç kişi geldiğimizden hemen yemek ayarlandı. Tam doymasakta açlığımızı bastırmıştık. Çay söylendi. Yirmi dakika sonra çay geldi. Tam altı gündür çay içmiyordum. Bir - iki yudum çektiğimde bana ilaç gibi geldi. Peş peşe üç - dört bardak çay içince kendime geldim. O gece saat dörde kadar Coşkunla ve diğer arkadaşlarla sohbet ettik, bulmaca çözdük. Bana tek başıma yatabilecek olduğum bir de ranza ayarlandı. 04:15’te yattık, 7:30’da kalktık. Koğuşun içi süpürüldü, paspas çekildi. Sayım saatini bekledik. Sayımdan sonra kahvaltı yaptık. Tekrar sohbete daldık. Bu ara her saat başı nöbetçi gardiyan gelip, gönüllü sekiz - on kişi istiyorum. Gönüllüler, dizilenin yoksa kendim seçerim diyordu. Her seferinde üç - beş kişi çıkıp kalan kişileri kendisi seçiyordu. Bu ara gönülsüzler arasında piyango bana da vurmuştu. Dış kapıdan kantine gelen malları taşıdık. Öğlen saatinde gelen karavana, bulgur pilavı ve kuru fasulyeden açlığımı bastıracak kadar yedim. Karantinaya geldiğimde bir haftalık sakalım vardı. Saçlarım zaten uzundu. Geldiğim gece koğuş koğuş gezerek,
karantinaya gelen mahkum berbere saç tıraşı oldum. iki yüz elli lira verdim. Senden önce gelen mahkumlar yaşça küçükte olsalar abi demekle onlara saygı göstermiş oluyorsun. Biz de Coşkun Ağabeye seslenerek bir permatik ve sabun alarak, saçımı yıkayıp, tırnaklarımı kesip, sakal tıraşımı olup, kendime çeki - düzen vermiştim. Akşam altı sıralarında koğuşa dağıtım yapılacağını duyduğumda, soğuk suyla banyo yapasım gelmemişti. Sonra vazgeçtim. Akşam üstü beş sıralarında Coşkun Abi beni bir kenara çekip, ziyaretçin gelene kadar bazı ihtiyaçların olacak. Al şu paketi yanında bulunsun deyip cebime de iki milyon para sıkıştırdı. Bu vefa örneği beni gerçekten çok duygulandırmıştı. Kendisine, boynuna sarılıp ağladım. O, teselli verdikçe ben daha çok hıçkırıklara boğuluyordum. Boğazlarım iyice düğümlemişti, yutkunamıyordum. Bağıra bağıra ağlayasım vardı ama içime sindiriyordum. Bir bardak bu ve bir sigara beni dindirmişti. Çünkü, karantinada 22 saatim de geçmişti. Hemencecik samimi bir ortam yaratılıp, ona alışmıştım. Koğuşa çıkarsan daha çok rahat edeceksin deseler de gidesim gelmiyordu. Fakat bir kural vardır. Karantinaya gelenlerin çoğu koğuşa çıkar. ( Bir - iki haftalığına gelenlerle hasmı olanları koğuşlara vermiyorlar.
Tümünü Göster