/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 26.
    0
    25 Temmuz Perşembe 1998
    Bölüm 2

    http://www.youtube.com/watch?v=TwMJJKHsqqo

    Saat 16 sularında kahvede sekiz–on kişi varken, içeriye giren dört sivil polisin uygulama kimlik kontrolü var demesiyle, yüreğim ağzıma geldi. Bu iş buraya kadar, yakayı ele verdik diye düşündüm. Polislerin biri dış kapıyı, ikisi orta sıraları ve diğeri kahve ocağının içine kadar gelip herkesten kimlikleri topladı. içlerinden biri kahvedeki telefonun başına oturarak, tek tek kimlikleri GBT' ye okuttu. Kimlikler okunurken, kaçak olduğum ortaya çıkacaktı. Dışarı çıkıp kaçmayı planlarken, dış kapıya yakın oturan kahvenin müşterisi Kara ibo seslenerek, Burhan seni çağırıyorlar demesiyle yüreğimi ağzıma getirmişti.
    Şöyle bir düşündüm. Geçmiş olayları ve gelecekleri beynimin süzgeçlerinden geçirip son kararımı verdim. Teskin olayım dedim. Ve içeri girip polis memurunun yanıma otur demesiyle artık kaçış yolu kalmamıştı.
    Bir anda dışarı kaçmayı düşünmüştüm. Kaçarsam nereye kadar kaçabilecektim. Evden sürekli uzak olmam lazım ve çalıştığım kahvenin sahibini sıkıştıracaklar veya kahvenin müşterileriyle irtibat kurup beni yine yakalarlar düşünceleriyle kendi kendimize tuzağa düşmüş olduk. Çınarcık sokaktaki tüm kahvelere girip çıkık ekipçe. Artık polislerin elindeydik. iki senedir çalıştığım kahvenin müşterileri durumumdan ( kaçak ) haberdar değillerdi. Onların gözü önünde, polislerin yanında sus pus oturmak bana acı gelmişti. Kim bilir onlar benim için şu an neler düşünüyor diye kafamda kûr yapıyordum. Neyse ki benim çalışmış olduğum kahveden, ismini sonradan öğrendiğim Bursalı Tekstilci GBT'ye yakalanmıştı. Yanımda bir arkadaş var diye kendi kendime tesellide bulunuyordum. 185 no’lu ganyan bayisinden de bir kişi GBT'ye takılınca üç kişi olduk. Artık çalışmış olduğum sokaktan polis arabasıyla ayrılıyorduk. Arabanın sol tarafında oturuyordum. Çalışmış olduğum sokaktaki esnaflara tanınmamak için sol elimle yüzümün sol tarafını gizlemeye çalışıyordum. Benim için neler düşünürler diye kendimce yorumlar yapıyordum. Sarıgöl semtinden çıkıp, Bozhane semtine geldiğimizde ekip bu sefer birahanenin biraz ötesinde durup, oradaki insanları da GBT'ye sokmuşlardı. ismini sonradan öğrendiğim Orhan Kansızı da almışlardı. Böylece dört kişi olup ikişer taksiye taksim edilip Gayrettepe ikinci Şube’nin yolunu tutmuş bulunuyorduk.
    Otoyolda ilerlerken ben ve yanımdaki Bursalı Tekstilci Hüseyin, şoför ve yanındaki komisere kurtulabilmenin yollarını konuşmaya başladık. Adamlara serbest kalabilmek için resmen rüşvet teklif ediyorduk. Onların da ciddi bir şekilde yaptığı yorumları bizi umutlandırıyordu. Komiserim, bizim diğer arkadaşlar da var,onlarla da görüşelim çaresine bakarız deyince, ben iyice ümitlenmiştim. ikinci şubenin demir parmaklıkları arasına girince bu işin yaş olduğunu anca anladım. Üstlerimiz arandı. Bütün cepler boşaltıldı. Üzerimizde sadece gelmiş olduğumuz giysilerle kalıp cebimizde kalan paramızı iade ettiler. Polis memuru tarafından doldurulan forma adımız, soyadımız, doğum tarihimiz, doğum yerimiz, tahsilimiz, mesleğimiz ve ev adresimiz yazılıp tarafımıza imzalatıldı. iki bölüm halinde demir parmaklıklarla aralanmış koridordan ilerleyip, kocaman bir odaya girdik. Bu odanın kapısında Nezarethane Beş yazılıydı. 5 no’lu nezarethaneye girdiğimizde içeride kırk - kırk beş dolaylarında insan vardı. Kimi banklarda, kimileri ayakta, kimileri de yere döşenmiş üç santim kalınlığındaki tahtaların üstünde oturuyordu.
    Ben ve kahveden beraber çıktığımız Bursalı Hüseyin’le birlikte bir köşeye ( banka ) oturduk. Ben sigaramı yakıp derin düşüncelere dalarken, Hüseyin laf atmaya başladı. Başımıza bu da mi gelecekti derken, laf lafı açtı. Muhabbetimizi derinleştik. Kendisinin daha önceden ödenmiş para cezasının savcılık tarafından düşümü yapılmayınca GBT'ye takılmış. Kendisi yarın çıkarım deyip yarı sevinçli olmasına rağmen, benim üzüntüm içimi kemiriyordu. Çünkü ben kesilmiş cezamı çekmeye gelmiştim. Tam yatılacak yirmi iki ay cezam vardı. Bu yirmi iki ay nasıl geçer, çoluk çocuk nasıl geçinir, ben olmayınca zoru başarabilirler mi gibi şeyleri düşünmek beni daha çok kahrediyordu. Bir ara ağlayıp rahatlamaya çalıştım.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster