0
1997’nin bir gecesi, babamın yakın bir arkadaşı olan Metin Amcalardaydık. Anneannem, ben, kardeşim, annem, babam, Metin Amca, eşi ve iki kızı. Büyük kızı Ayşe, liseye gidiyordu. Küçük kızı Gökçe ise henüz üç yaşındaydı. Kardeşimle Gökçe oldukça iyi anlaşıyordu o akşam. Ne de olsa ne konuşmaları, ne de yaşanan olayları görüp anlayabiliyorlardı. Ayşe' ye adını koyan anneannesi, Ayşenin ve kız kardeşinin çağına yetişememiş olsa gerek, Gökçenin ismini Ayşe koymuştu. Sanırım bu, Ayşe'ye ismini koyamadığım bir davranıştan ötürü peydahlanmıştı. Ayşe sanki Amerika'da yaşıyor gibiydi. Sanki o aileden değilmiş gibi duruyordu. Televizyondaki her reklamı en ince ayrıntısına kadar biliyor, onlara bir yandan eşlik ederken bir yandan da iri bedenini kıvrak figürlere sokmaya, dans etmeye çalışıyordu. Yanlış bildiği bir kaç yabancı şarkıyı kasete doldurmuş, habire teypten onlara eşlik ediyordu. Hal böyleyken Ayşe kendi odasında, biz de salonda çay, kısır eşliğinde vakit geçiriyorduk.
Birdenbire zil çaldı ve babam bir hışımla oturduğu koltuktan fırlayıp Ayşe'nin odasına koştu. Metin Amca otomata basmış, misafirlerinin gelmesini beklerken, bize kaş-göz yaparak babamın girdiği odayı işaret etmişti. Annem, anneannem, kardeşim ve ben çabuk adımlarla ve endişeli bir halde Ayşe'nin odasına girmiştik. Metin Amca saklanmamızı istemişti. Gözlerimi gezdirdiğim odada babamı görememiştim. Çoktan saklanmıştı. Biz de saklanacak bir yer bulup, odada görünmezi oynadık. Metin Amcanın eşi Sevil Abla, çoktan salondaki çay bardaklarını ve kapı önündeki ayakkabılarımızı kaldırmıştı. O kadar iyi saklanmıştım ki, Metin Amcanın odaya girip, ışıkları yakıp söndürmesini anlayamamıştım bile. O gün sokağa çıkma yasağı olduğundan sabahın köründe Metin Amcalarda almıştık soluğu. Nüfus sayımı vardı. O akşam saklanmamızın nedenini anlamamıştım. Ama işler yavaş yavaş ilerleyip sarpa sarınca, babamın o akşam neden nüfus sayımından kaçıp gizlendiğini anladım. Babam kaçaktı.
15 Temmuz 1998'i net olarak hatırlıyorum. Annemin akşam üstü, bahçe kapımızın önüne oturup bana seslenmesi, gözlerindeki yaş, yüzündeki solgunluk, ellerinin titreyişi ve ardından yanına geldiğimde söylediği şu cümle; " Babanı yine yakalamışlar."