0
Cino, en sevdiğim çikolatadır bu arada. Portakallı. Her gün en az üç tane yerdim. Ekmek almaya gittiğimde, yanında başka bir şey daha alacaksam eğer, Cino kanıma girerdi. Cebime girecek onca paradan alacak olduğum ekmeğin fiyatını çıkartırsam eğer, Cino aldığım anlaşılırdı. Ama birden fazla ekmek, ayrıca yoğurt, kabarta tozu veya un gibi şeyler de alacaksam, o kadar hesabın içinde alacağım bir Cino arada kaynardı. Hatta kim uğraşacak o kadar paranın hesabıyla der, en az bir, en fazla iki Cino alırdım. Birini yolda yürürken enlemesine ağzıma tıkar, diğerini de sol elimin onca poşet yükün altında ezilmesine umursamaksızın Cino'nun paketini açmaya çalışır ve eve varana kadar, onu da yemek için uğraşırdım. Hiç bedavaya Cino yemedim okulda.
Bir dahaki dersimiz, yine aynı öğretmenimizin girdiği beden eğitimi dersiydi. ilk önce erkekler, sonra kızlar sırasıyla boşalttı sınıfı. Eşofmanlarve spor ayakkabılar bir-bir çıktı kimisi yeşil, kimisi siyah poşetlerden. Kimimiz heyecanına yenik düşüp poşeti yırttı. Kimimizin babası esnaf ya da pazarcıydı ve spor ayakkabısı yoktu. Bizzat kendimin attığı poşetin düğümünü çözerek ağzını açtım. Eskiden ışıkları yanan spor ayakkabılarımı poşetten çıkardım ve giydim. Bir açılıp, bir kapanan gri sınıf kapısını bu kez de ben araladım ve benden önce çıkanlara yetişebilmek için adımlarımı hızlandırdım.