0
Hamdiye Teyzelerin tam karşısındaki mavi bahçe kapılı ev. Eski. Dokuz numara. Bu saatte taşınmak, bu saatte istanbul' da, daha içini bile görmediğim bu yeni ama eski ev, bize ne kadar şans getirebilirdi? Ne kadar mutlu olabilirdik? Acaba kendime ait odam olabilecek mi? Hakan Şükür'ün posterini, Galatasaray atkımı yatağımın başucuna çaprazlama bir şekilde duvara asabilecek miyim? Onca soruyla birlikte mavi bahçe kapısının önünde duruyordum. Yavaşça çamaşır ipinden yapılmış kilidini çektim. Kapı, yerde taştan yapılma bir kapağa takılarak yarıya kadar açıldı. Sokak lambası bahçenin sağ kenarını aydınlatıyordu sadece. Gözlerim, sarı ve loş bir ışıkta parlamasını umut ettiğim çaydanlığı arıyordu. Halılar, tepsiler, tavalar, çatal, bıçak. Hepsinin bir kenarı ya da köşesi parlıyordu. Aceleyle çıkmışız belli. Hiçbirine özen gösterilmeden toplanmış ya da toplatılmış eşyalar. Koli bile yok doğru düzgün. Çaydanlığı bulmam uzun bir zaman aldı. Arkamı dönüp girdiğim kapıdan çıkmak üzereyken kapının sağında bulunan, yavaşça yukarı doğru süzülen incir ağacını gördüm. ipi tekrar çektim ve kapının kilidinin oymasına girmesi için bekledim. Yerler gökyüzü gibi siyahtı. Artık adresimiz burasıydı. Aşık sokak.
Sabah olmuş, babam ben uyanmadan kısa bir süre önce gitmiş. Gelecekmiş ama. Önce bir eve bakıyorum. Yerler kuru tahta. Ha kurtlandı ha kurtlanacak. Odanın bir penceresi evin köşede olduğunu anlatıyor. Kafamı camdan uzatıp çevreme baktığımda gördüğüm tek şey yine bir bayır. Zift dökmüşler kısa bir süre önce belli. Yer yer kabarıklıklar var yokuşun üzerinde. Karşı evde de yaşlı bir amca. Sinirli sinirli bakıyor bana. Kapatıyorum hemen pencereyi. Henüz takılmış, ütü kokan tülü örtüyorum amcanın üzerine. Bir müddet ince tül perdenin arkasından bakışıyoruz. Babam geliyor. Yanında iki usta ile birlikte geliyor. Oturma odasının altı kömürlükmüş. Ustaları, tahtaları söküp yeni tahta takmaları için getirtmiş. Ölçü alıp gidiyorlar hemen. Sabahtan kurulmuş televizyonun karşısına geçerek sofranın başında yerimi alıyorum hemen. Elimi yüzümü yıkamayı unutmuş olmalıyım ki, hoş, gerçi her zaman unuturum, annem uyarıyor. Odadan çıkıp karşımda duran ve bahçeye açılan kapı ile aramda iki ya da üç metre var. Kapının yanında hemen bir kapı daha. Kapalı henüz. Merdaneli, bulunduğum odanın kapısının sağ tarafında kalan mutfak tezgahının hemen altında. Bir oraya bir buraya savuruyor dün gece giydiğim kıyafetleri. Bahçeye çıkıyorum. Gece görmediğim, incir ağacının hemen yanındaki muslukla selamlaşıyorum. Çeşmeyi açtıktan çok sonra su akmaya başlıyor. Elimi yüzümü yıkıyorum. Annemin getirdiği havlu ile birlikte yüzümü kurularken gözüme mavi bir kapı daha ilişiyor. Annem, tuvaletin geldiyse git yap diyor. "Ellerini tekrar yıka ama tekrar, sonra sofraya. Çabuk." Çayı soğutmayayım diye bir an önce işe koyuluyorum. Açıyorum mavi kapıyı, işeyip çıkıyorum hemen. Selamlaşamadık. istemedim.
Çakmaktaşlarla kahvaltı ediyoruz. Soğuk bir hava var içerde. Kapının ya da camın açık olmasından değil. Belirlenememiş bir problem, konuşulmamış şeyler var babamla annemin arasında. Biliyorum. gibtir ediyorum çakmaktaşları. Haşlanmış yumurtanın beyazını yiyor ve çayımı bitiriyorum. Babam sarısını da yemem için diretiyor. Baba ben uzun süredir sarısını yemiyorum diyemiyorum. Aynı cümle bu kez yüksek bir sesle tekrarlanıyor. Bırak çocuğu, sevmiyor o sarısını diyor Annem. Ardıma bile bakmadan bahçeye çıkıyorum. Eski evden kalma bir kaç oyuncak parçasını toplayıp zaman geçirmeye çalışırken, mavi bahçe kapısının kilidi oynuyor yuvasından. Bir iki denemeden sonra kapı tekrar taştan yapılma kapağa sürtüp açılıyor yarıya kadar. Hamdiye Teyze kızını getirmiş. ikisi de güler yüzlü. Tanışıyoruz. Bu yıl kısmet olursa beraber aynı sınıfta bile olabilirmişiz. Huuuuu diye sesleniyor Hamdiye Teyze kafasını bahçeye açılan kapıya doğru uzatarak. Huuuuu! Komşu! diye yineliyor. Annem, yıllarca verdiği o pozu düzeltiyor sonunda. Gülümseyerek, hoş geldin Hamdiye Abla, buyur gel kahvaltı ediyoruz diyor. Hamdiye Teyze, bırak kahvaltıyı, gel bize hadi, bişi yaptım bişi. Oturup yiyek. Kısır da yaparız. Remziye Abıla da gelecek diyor. Annem, bu inanılmaz teklifi reddetmeyip geleceğini söylüyor ve bakışları yıllık pozuna geri dönüyor.
Tümünü Göster