/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    0
    Gözümü açtığımda elimdeki bülbül kafesiyle karanlığın içinde öylece oturmuş, bir yanıt bekliyordum. Korkmadığımın farkındaydı annem. Her otuz-kırk saniyede bir yukarıdaki yırtıktan ışık giriyordu içeri. Hareket halindeydik ve bir kamyon veya kamyonetin içinde ortalama hızın üzerinde seyrediyorduk. Yırtığın içinden giren rüzgar, içerde şişme yapıyor ve yırtığı maksimum boyutta genişletiyordu. Yukarıdan vuran lambaların ışığı, içerisini aydınlatıyor ve çevremde nelerin olduğunu görebiliyordum. Anladım ki taşınıyoruz. Işıkta ara ara parlayan ve altı olmayan çaydanlığın ne işi vardı yoksa. Neden yanımda bir oklava olsun ki?
    Rüzgarın sertliğini ve gecenin sessizliğini bozan, henüz adını koyamadığımız bülbülümüzdü. Aksayan ritmiyle ara ara ötüyor, bulunduğum yeri anlıkta olsa unutturuyordu bana küçük kuş. Saatlerce yol aldık. Durduk, yavaşladık, hızlandık, çok hızlandık. Yokuşlardan indik. Hiç yokuş çıkmadık. En sonunda bir yokuşun kenarında durduk. Motorun sesi kulaklarımı neredeyse duyamaz hale getirmişti. Motor sustu, ve yerimizde anlık gidip geldik. El freni sonunda çekildi. Annem yol boyunca konuyla alakalı herhangi bir şey söylemedi. Karşılıklı saatlerce, yol boyu ara ara birbirimize bakarak sustuk. Annem hala konuşmuyor, sessiz bekleyişini sürdürüyordu. Kamyonetin kapısı açıldı ve birkaç saniye sonra uzun zamandır görmediğim siluet, nihayet belirmişti sokak lambasının aydınlığıyla. Heyecanlanmadım. Gerilmedim de. Hiçbir şey hissedemedim o an. Bilmiyorum. Babam yine bir anda ortalıktan kayboldu. Bu kaybı iki-üç dakika kadar sürse de, yine kaybolacaktı. Emindim. Yoksa o kamyonetin kapısının açıldığı anda bir şeyler hissederdim. Eminim. Kamyoneti süren, yüzü az biraz bilindik bu ağabeyle bir şeyler konuştu babam. Daha sonra kamyonetten indik. Babam ve tanıdığı, kamyoneti sokağın sonuna zütürmelerinde yardımcı olacak biriyle konuşuyorlardı bu kez. Üçüncü kişi, birkaç dakika içinde, sonradan öğrendiğim yeni evimizin kapısının önünde bulunan arabasına girerek, arabasıyla birlikte daha ileri gitti. Arabadan indi ve o gece gülen ilk kişiyi gördüm. Yüzündeki o sıcak samimiyetiyle birlikte, gözünü hepimizin üzerinde gezdirerek konuşmaya başladı. Merhabalar. Ben Mehmet. Ha burada oturuyorum. Siz mi taşınacaksınız buraya diye sordu. Mehmet Ağabey'in boynu ve ensesi kalındı. Bu görünüşü, kilosunu daha fazla göstermeye yetiyordu. Sesi bu sebepten ötürü biraz daha fazla kalın çıkmasını sağlıyordu sanırım. Babam, Mehmet Ağabey'in uzattığı eli sıkmakta gecikmedi vee vet, biz taşınacağız, gerçi saat biraz uygun kaçmıyor ama, uzun yoldan geldik, artık sabaha hallederiz diye yanıtladı babam. Olur mu ya öyle? Hamdiyeee... Hamdiyeee... Gel hele gel! Bak yeni komşular geldi... Aloo... Gelsene... diye diye Hamdiye Teyze' yi önce evden, ardından bahçe kapısından çıkartıp bizimle tanıştırdı Mehmet Ağabey. Kısa bi konuşmanın ardından, Hamdiye Teyzelerin bahçesinde aldık soluğu. Eşyalarımız Mehmet Abinin yardımıyla bahçeye kadar taşınmış, babamın nakliyeci arkadaşına ödeme yapılmış ve yeni insanların yeni sohbetiyle başlamıştı bu kez gece. Babamın yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi. Çaresizlikten, ne yapacağını henüz kestirememekten kaynaklıydı bu mutluluk. Büyük bir gemiyi kasabanın yeni ve küçük limanına sokmak gibiydi.
    Bazen işler yolunda gitmez. Hem de hiç gitmez. işi düzeltmek için bütün imkanlarını, bütün aklını kullanırsın o zaman geldiğinde. Şunu yaparsam şu olacak, eğer bu olursa bu da olur, bu da. Ama şunun olması lazım deriz hep. Sürekli yapacağımız, yapmak üzere olduğumuz işin sonrasının sonrasını görmek, ona göre hareket etmeye çalışırken işi batırmak. işte böyle bir karmaşa vardı babamın gözlerinde. Mehmet Ağabey'in her sorusuna ayrıntılı cevap veriyordu babam. Bir an önce tanışmak, kaynaşmak istiyordu belli ki. Bu davranışının sebebi hiç bilmediğimiz bir yere geldiğimizden dolayı kaynaklanıyor olabilir miydi? Bir an önce çevre yapmak için uğraşmak. Hamdiye Tezye kızının uyduğunu, ama sabah ilk iş beni onunla tanıştırmak olduğunu söyledi. Bütün gece bana söylenen tek cümle buydu. Elimdeki kafesi bir anlık masaya koydum. Onca çay bardaklarının arasında duran bülbülümüz sesini çıkartmıyordu. Ölmemişti. Yorgundu sadece. Hamdiye Teyze bülbülü kafesiyle birlikte elimden aldı. Suyunu koydu. Yemini bulmam için beni evimizin bahçesine yolladı. Bahçeden çıkarken, babam bir anda adımla seslendi. Demir bahçe kapısının eşiğinde durdum ve bir sonraki cümlesini kurmasını bekledim. Aylar sonra benimle ilk kez konuşmuştu. "Çaydanlığın içinde!".
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster