-
1.
-1Sabah alarm sesi ile uyandığımda güzel bir poğaça kokusu geliyordu burnuma.“Kalk hadi oğlum” sesi yok etrafta, “off tamam anne ya tamam 5 dakika daha” da demiyorum... Kalktım ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa doğru gittim, masanın üzerinde yarı koparılmış bir kağıda yazılmış bir not vardı..
“Fırının içinde poğaçalar var. onları ye.. akşama sana patates kızartacağım, sakın okulda kimseyle kavga etme... ”
Poğaçalarımı yiyorum bir yandan bir yandan da onun mutfaktaki kokusu geliyor burnuma gülüyorum.. birkaç poğaça yedikten sonra apar topar çantamı sırtıma alıp okula gidiyorum... Derse aklımı veremiyorum aklıma annemin akşama kızartacağı patatesler geliyor yutkunuyorum.. içimden şöyle geçiriyorum “Keşke gelirken cola da alsa yanına… alır lan galiba” diyorum... Akşam olmak üzere ve son tenefüse çıkıyoruz, tasolarım ile tenefüste arkadaşlarıma hava atıyorum… bir ahmet yeniyor beni, bir ben onu, bir o, bir ben derken rehber öğretmeni gözü dolu bir şekilde geliyor…
+ Yanıma gel, derslerinle ilgili konuşacağız..
- tamam öğretmenim geliyorum.
Odasına gidiyoruz, “git çantanı sınıftan al, son derse girmeyeceksin” diyor, son derse girmeyeceğim için sevinerek sınıfa gidiyorum, çantamı alıp geri geliyorum odaya… utanıyorum “la acaba tenefüste ettiğim küfürlerimi duydu öğretmenim” diye aklımdan geçiyorum.. ama ne o benim yüzüme bakıyor, ne ben onun yüzüne bakabiliyorum cesaretli bir şekilde.. karanlık sessizliğin sonucunda karnımın gurultusunu duyuyoruz ikimizde… utanarak gülüyorum…
- öğretmenim yemin ederim gaz kaçırmadım diyorum,
- biliyorum, açmısın canım diye soruyor,
- yok öğretmenim annem bana gelince patates kızartacak onu yiyecem dediğim anda, gözleri dolarak oda dan çıkıyor…
acaba büyük bi hatamı yaptım diyorum, bu arada zil çalıyor ve büyük bir gürültüyle herkes okuldan çıkıyor, ben hala odada bekliyorum.. öğretmenim geliyor ve...
- Canım bugün yemeği biraz geç yiyeceksin, ondan önce seninle bir yere gideceğiz diyor..
- öğretmenim anneme haber verseydim, patates soğuyunca kızar bana..
- tamam annenin haberi var senin benimle geldiğinden, ben haber verdim.. diyor.
okuldan dışarı çıkıyoruz, okul bahçesinde müdür ve müdür yardımcısı da beni bekliyor,
- Evladım arabaya bin birlikte bir yere gideceğiz diyorlar, sorgulamıyorum ama çok korkuyorum artık, hissediyorum bunu...
arabada giderken uyuya kalmışım… arabada kimse yok, dışarı çıkıyorum arabadan, girişte hastanede danışmanın yanında rehber öğretmen birisi ile konuşurken beni görünce telefonu kapatıyor…
- öğretmenim ben buraya neden geldim, annem bana çok kızacak lütfen beni geri eve zütürürmüsünüz dedim,
- bekle biraz baban burada, gelecek birazdan yanına... dedikten sonra gözlerim doluyor,
- ne oldu öğretmenim ?… birisine bi şey mi oldu diyorum ?…
- yok canım korkma, biraz bekle…
babam geliyor üstü başı incin gözleri çökmüş ve kan kırmızısı içine dolmuş bir şekilde… ”oğlum yanıma gel” dediğinde kalbimin ve bacaklarımın içerisindeki o gücün anında çekildiğini hatırlıyorum.. yavaş yavaş hastane koridorlarından geçerken ismini ve kendisini sadece filmlerde gördüğüm “morg” denilen yerin kapısına getiriyor babam beni.. akrabalarım dayım, amcam, eniştem ve teyzelerim hepsi orda… gözlerim annemi arıyor, bana kızacak, “sen neredesin..” diyecek diye. bakıyorum… bakıyorum… bulamıyorum, göremiyorum, ısrarla bakıyorum… bakıyorum…göremiyorum… annemin o buz dolabının içinde olma ihtimalini aklımdan geçirmeden ağlayarak yukarı çıkıyorum… babam ağlıyor, ben kaçıyorum…
eve geliyoruz ve ne mutfakta bir patates kokusu nede sabah okula gitmeden önce içime çektiğim anne kokusu var havada… her taraf o kadar kalabalık ki başım dönüyor, kulağımda sürekli çınlayan ve işitilen bir ağlama sesleri girip çıkıyor, yankılanıyor… annemin notu ve yaptığı çörek otlu poğaçası mutfağın bir kenarına kaldırılmış orada duruyor..
canım annem… çarşıya gitmiş bana pijama, kendisine de pardösü, tülbent filan almış, eve gelirken de bi araba çarpıp kaçıp gitmiş….
mezarlığa gittik, er kişi…. hatun kişi.. niyetine, haklarınızı helal eder misiniz diyor hoca? ben hocaya bakıyorum.. annem tabuttan bana, ne hakkım var ki anne.. canım annem poğaçaların bayatladı.. bak yiyemedim.. hani kızardın ya yemeği soğutunca.. hani kızardın ya yarım bırakınca.. affet beni anne onlar bayatladı, yarım kaldı… sen hakkını helal et.
hayatımdaki en sevdiğim kadını birileri alelacele kucaklayıp sürükleyerek omuzlarında zütürüyorlar, bende taşımak istiyorum, kalabalıkta kaybediyorum, yetişemiyorum.. topraklardan kaya kaya annem için açılmış mezar başına gelince, gözlerimdeki yaşlar isyan edercesine boşalıyor yanaklarımın etrafından aynen şimdiki gibi….
çukurun kenarına getiriyorlar ve açıyorlar tabutu… gözlerinin olduğu kısıma çörek otu koymuşlar ve mis gibi anne kokusu geliyor beyaz kefeninden… biri baş tarafından biri ayak tarafından tutuyor ve o çamurlu, soğuk toprağa benim çocukluğumu, eğlencelerimi, sevgimi, aşkımı, allahtan daha çok sevdiğim annemi gözlerimin önünde koyuyorlar ve kimsede bir müdahalede bulunmuyor.. birisinin çıkıp “onun yeri burası değil“ demesini bekliyorum sanki… son kez yüzünü açıyorlar ve bakıyorum… anne benim oğlun.. canım annem sen burada ne arıyorsun?? soğuk değil mi orası, üstün çamur oldu, hep bana derdin üstünü çamur etme diye… sen burada ne yapıyosun?… o gözlerini kapatmış bana gülüyor, korkma oğlum der gibi…
korkmadım anne ama seni çok özledim... çok canım yandı, katı bi adam oldum, oğlun büyüdü ama… ama hep korktum anne.. korktum, yokluğuna dayanamadım. canım annem….
anlarsınız..ylv77
başlık yok! burası bom boş!