1. 101.
    0
    Hocaya konuyu son detayına kadar anlattık. Çıtını çıkarmadan dinledi. Dinledikten sonra hep beraber namaz kıldık ve bize abdest alıp yatmamızı söyledi. Cinlerle ilgili bir kelime dahi etmedi. Birşeyler biliyordu emindim, bu adam bizi kurtaracaktı. sabah uyandığımda son bir yıldan fazla zamandır böyle güzel bir uyku uyumadığımı farkettim. Hocayla beraber kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra hoca kitabı istedi. Kitabı tam çantadan çıkarırken hoca durdurdu bizi. ' nerden buldunuz bu melun kitabı' dedi. 'Abdestimi bozmayın kitaba ellemem.' demesinin üzerine kitabı önüne koyduk. Kapaktaki işareti gördü bir euzu besmele çekti. Kitabı açtık katlı sayfaları ve fotoğrafları gösterdik. Hoca yüzünü ekşitmişti. işler iyi değildi hocanın yüz ifadesinden belliydi. 'bu meriç dediğiniz çocuğun mezarı nerede?' diye sordu. Mezarın yerini bilmiyorduk ama ailesine sorup öğrenebileceğimizi söyledim. 'tamam. Önce şu fotoğraflardan kurtulalım' dedi. Fotoğrafları yakmadan mum alevinde önce fotoğrafların üzerindeki kuru mumu eritip akıtarak temizledik. Sonra fotoğrafları köyün hemen dışındaki bir dereye attık. Derede bu fotoğraflar rengi gidene kadar akıntının içinde gezinip duracaktı. Bunların doğada yok olması gerekiyormuş ateş gibi bir elementle birleştirmememiz gerekiyormuş. Yaklaşık bir hafta hocayla kaldık, onun yanında sanki bu bela başımızdan uzak kalıyordu içimiz huzurla doluyordu. Hoca bir gün kitabı istedi. Kara ilmin kaynağı, kötülüğün ve cehennemin anahtarı.. 'kitabı yakacak mısınız hocam?' diye sordum 'asla. Böyle şeyler katiyyen ateşle birleşmemeli' dedi. Kitabın tüm sayfalarını tek tek kopardık. Hepimiz küçücük olana kadar kitabın tüm sayfalarını parçalıyorduk. En son bir kova dolusu paramparça kağıda dönüştü. Kovayı fotoğrafları attığımız dereye döktük. Ailelerimiz artık dayanamıyor bizi merak ediyor gelmemizi istiyordu. Olaydan haberleri yoktu tabi. Ama biz burada o kötü varlıklardan uzak rahat bir şekilde yaşıyoruk.
    20günü bulmuştu hocanın evindeki yaşamımız. Sabah namazı için uyandık yine. Camide namazımızı kıldık. Eve geldik. Hoca durdu. 'artık gitme vaktidir' dedi. Hocanın bizi huzura erdireceği düşüncesi içimi kıpır kıpır etmişti. Artık eskisi gibi normal bir hayat sürebilecektim. Normal bir insan olmak, dünyevi sıkıntılar çekmek ne kadar büyük bir nimetmiş meğerse. Sevgiliden ayrılmak ne büyük bir lüks müş meğer. Arkadaşla kavga edip küsmek ne kadar boş üzüntülermiş meğer. Hoca evdeki eşyalarımızı toplayıp arabaya binmemizi söyledi. Sabahın ilk ışıklarıyla yola koyulduk. Hoca hiç konuşmadı. O konuşmayınca bizde saygıdan konuşmadık. En son köyden uzaklaşınca hocaya sormak zorunda kaldım. 'hocam nereye gidiyoruz?. Hocanın cevabı bir aydır içimdeki huzur ve mutluluk duygusunu birden bastırdı.' cinnilerin köyüne'
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster