1. 101.
    0
    4 - Hastalığı ilâhi bir ceza mı, yoksa sıradan bir durum mu?

    ‘Hawking, hastalığı hakkında en çok spekülasyon üretilen insanların arasında en ön sıralardadır’ dendiğinde, mezkûr problematiği bilinenler, çok da yanlış bir hüküm dillendirmemiş olduğunda birleşeceklerdir.

    1963 yılında, henüz 21 yaşında çok genç bir akademisyen adayıyken, Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS), ya da , daha popüler olan adıyla, Motor Nöron hastalığı teşhisi konulan Hawking’e doktorların biçtiği ömür 2 – 3 yıl kadardı. Buna karşın o, söz konusu teşhisten sonra, 2-3 yıl değil, 50 yılı aşan bir süre yaşamayı başararak, doktorlarının kendisi hakkındaki medikal öngörüsünün çöplüğü boylamasına neden olmuştur. Öte yandan Hawking, vücudundaki kaslarının neredeyse tamdıbının peyderpey kontrolünden çıkmasıyla birlikte, her geçen gün daha da zorlaşan bir hayatı sürdürmek zorunda kalmıştır.

    1985’te sesini de kaybeden Hawking, kendisi için özel olarak dizayn edilen elektrikli iskemlesine monte edilen bir bilgisayar aracılığıyla iletişimine devam etti. Bu iletişim için kullandığı ve hareket ettirebildiği yegâne uzvu olan parmağını da kontrol edemez hale gelince, bu sefer de boyun kasları üzerinden düşüncelerini bilgisayarına aktararak paylaşmaya başlayan Hawking, artık bu imkânını da kaybetmek üzeredir. Bu yüzden de uzmanlar, beyin dalgalarına ya da göz bebeklerinin hareketine duyarlı bir bilgisayar üzerinden iletişim kurabileceği yeni bir sistem üzerinde çalışmaya başladılar.

    Hawking’in hastalığı, yukarıda da değinildiği üzere, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi inanç dairelerinin mütedeyyinlerince, Yaradan’ın ona verdiği bir ceza olarak yorumlanmaktadır. Onun, tıbbın kendisine biçtiği 2 – 3 yıllık ömre karşın, 51 yıldır yaşaması; ama bu sırada da olağanüstü eziyetlere katlanmak zorunda olması, dindarların kendisiyle ilgili yargılarını dayandırdıkları maddi zemin olmaktadır.

    Çektiği onca eziyete, katlandığı onca acıya karşın Hawking, benzer kimi durumlarda olduğu üzere, mistifiye olacağı ve metafizik öğelere daha fazla yaslanacağı yerde, zaman içinde dengeli bir deizmden, önce temkinli ateizme, ardından da, Richard Dawkins kadar olmasa da, tezlerini daha net dillendirdiği daha net bir tanrıtanımazlığa evrilerek, ibrahimi geleneğin inananlarının ‘ilâhi ödeşme’ olarak sundukları durumu çok da umursamadığını ifşa eden bir çizginin mümessili olmuştur.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster