1. 451.
    0
    Saat dört,
    yoksun.
    Saat beş,
    yok.
    Altı, yedi,
    ertesi gün,
    daha ertesi
    ve belki
    kim bilir...

    Hapisane avlusunda
    bir bahçemiz vardı.
    Sıcak bir duvar dibinde
    on beş adım kadardı.

    Gelirdin,
    yan yana otururduk,
    kırmızı ve kocaman
    muşamba torban
    dizlerinde...

    Kelleci Memed'i hatırlıyor musun?
    Sübyan koğuşundan.
    Başı dört köşe,
    bacakları kısa ve kalın
    ve elleri ayaklarından büyük.
    Kovanından bal çaldığı adamın
    taşla ezmiş kafasını.
    "Hanım abla" derdi sana.
    Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,
    tepemizde, yukarda,
    güneşe yakın,
    bir konserve kutusunun içinde...

    Bir Cumartesi gününü,
    hapisane çeşmesiyle ıslanan
    bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?
    Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta,
    aklında mı :
    "Beypazarı meskenimiz, ilimiz,
    kim bilir nerde kalır ölümüz... ?"

    O kadar resmini yaptım senin
    bana birini bırakmadın.
    Bende yalnız bir fotoğrafın var :
    bir başka bahçede
    çok rahat
    çok bahtiyar
    yem verip tavuklara
    gülüyorsun.

    Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,
    fakat pek âlâ gülebildik
    ve bahtiyar olmadık değil.
    Nasıl haberler aldık
    en güzel hürriyete dair,
    nasıl dinledik ayak seslerini
    yaklaşan müjdelerin,
    ne güzel şeyler konuştuk
    hapisane bahçesinde...
    ···
   tümünü göster