0
Kol saatinin naif alarmı ötüyor, hafif-ince.
Gözlerim buğulu
Hep buğuludur ya gözlerim gerçi.
Ellerim
Koğuşun gri duvarları gülümsüyor sanki bizim hayatlarımıza.
Ranzalar eşlik ediyor, ama yük taşıdıklarından hafiften dertliler.
Çaydanlıktan çıkan buhara kitleniyor gözlerim, ortama ayrı bi hava katıyor.
Tam karşımda parmağındaki yüzüğüyle oynuyor biri, hatıraları geliyor aklına ama artık ümidi kalmamış.
Ya varsındır ya yoksundur, ortası yok be çocuk.
Ademe kitleniyor gözlerim, bir fotoğrafa bakıyor, hayaller, hayaller, dumandan hayaller.
Hiç gerçekleşmeyecek hayalleriniz oldu mu sizin ?
Herkesin vardır, sadece kimseye söyleyip deli damgası yemeyi istemezler.
Gerçekleştiremezsin diye canınızı sıkarlar, alay ederler, kendi hayallerini yapamayacağını düşünüp
çaresizliğe kapılan insanlardır bunlar.
Sizi de yıldırmak isterler..
Aynanın karşısına gidiyorum, ben bakıyorum biz diyorum, onlar diyo şizofren.
Hayır kardeş, öyle değil işte.
Benim hayalim var orada.
Bu dört duvar bi anlamda iyi geliyo insana, fiziki anlamda kendimi güçlendiriyordum spor yapıp
pek tabi karşınızda antrenman maçları yapacağınız pek birini bulamıyorsunuz mapus kavgaları dışında, bu bi eksi oluyor.
Koğuşun hep bi tartışması vardır, bazen yüksek kesimi bazen alçak.
Alçak kesimin tartışmaları futboldur genelde, bilirsiniz hayatta başaracak bir şeyi olmayanlar, başkalarının
yaptıklarıyla mutlu olabilmek isterler, gerçekten olmasalar bile. Tuttukları futbol takımının futbolcuları bu şahısları görse
yüzlerine bakmayacaklarını, en fazla sahte bir tebessüm atıp hemen başından savmaya çalışacaklarını kabullenmek istemezler.
Onlar o tebessüme kanarlar, hani aşıklar nasıl onu sevmeyen bi kızın gülüşlerine inandırırlar kendilerini. O şekil işte bu.
Böyle çocukların tribünlerde koşturmasının sebebi budur, toplumda yer edinme içgüdüsü, saygı görmek istemesi.
Bu yüzden kültürlü kimselerin hiçbiri fanatik değildir hiçbir spora karşı, zevk amaçlı izlerler veya yaparlar eğlenirler.
Koğuşun diğer kesminin tartışması ise vicdanın dini inançlar sayesinde, inançla mı oluştuğu yoksa mutlak şekilde doğuştan geldiği miydi.
Aslında bulunduğumuz koşullara göre belirlenir bu demek doğru gözükse de tam olarak değil, yeni doğmuş bir çocuk genel anlamda
nasıl bi ortamda doğup yetiştiyse o ortamdaki yaşayış tarzını normal olarak benimseyip yaşam tarzı haline getirir çoğunlukla, lakin
bunun tersi örnekleri olup, ortamdaki bizim yanlış diye niterlendirdiğimiz davranışları yanlış belirleyenler de olabilir. Merak
edebilirsiniz şimdi, doğru olarak niterlendirdiklerimiz nasıl yer ediyor içimizde diye. Bu konuda keskin bilgiler vermek imkansız gibi
şahıstan şahısa değişebilir bu. Bazılarımız doğru olarak nitelendirilen yanlışları kabullenmeyip buna baş kaldırabilirken bazıları bunlara
boyun bükmekte, bu nasıl oldu ?
Şimdi dini kitaplar indirilmeye başlanıp onlar değişmeden önce vicdan yok muydu, doğru ve yanlış diye nitelendirilen şeyler yok muydu
bunu kavramak lazım. Şu an yanlış diye niterlendirdiğimiz birçok şey yapılıyordu eski kavimlerde, ama onların da kendine özgü tabuları
vardı. Kitaplar bize doğru ve yanlış diye ayıracağımız şeyleri getirdi, o çizgiyi çizdiler. insan bi başına bırakılsa mantıklı olanı bulamaz
mıydı deniliyor, her konuda değil. insan yanlış yapma potansiyeli mevcut olarak yaratılmış, yaratıcı yön çizmeseydi, hem yanlış hem
doğru işlere adım atabilecek konumda. Kitapta ise bunu salt doğru yapmak amacıyla öğütler veriliyor.
Sürekli kötülük yapan kavimlerde iyi insanlar, iyilikleriyle meşhur kavimlerde kötülük yapanlar çıkmış, bu bize insanın öngörülemeyen
bir varlık olduğunu kanıtlar nitelikte.
Genel hatlarını çizdiğimiz bu durum şu demek oluyor
Vicdan bizim içgüdülerimizde yer alan bir şey
Lakin bu bazen doğru bazen yanlış şekilde ortaya çıkıyor, dini kitaplar duyguya yön verme amaçlı çizgileri çekti bizlere.
Bunlari uygulayip uygulamamak bizim elimizde, iyi dusunup mantikli kararlar vermeliyiz.
Tümünü Göster