+1
üstte yazıyor ama tekrarda mahzur görmüyorum.
2007 yazıydı.
Günlerim mahalledeki korsancı abiden aldığım fifa 2007'yi oynamakla geçiyordu. ne oyundu ama! derken sıkıldım.
18 yaşındaydım. üniversite sınavında tökezlemiş olmanın verdiği özgüven ekgibliği sosyal yaşantımı epey etkilemişti.
sigara içmeye o yaz başladım. uyumadığım zamanlar, saat başı sigara içtiğimi hesap edin bundan tekrar bahsetmeyeceğim.
geceleri farklı tatlar bulurdum hayatın kimliksizliğinden sıyrılıp.
korkularımı yenmeye o yaz başladım.
saat 18:00'de uyanıyor, 19:30'da azarımı ve yemeğimi yemek üzere mutfağa gidiyor ve yarın akşam görüşmek üzere bizimkilere veda ediyordum.
yarı-ölü bir yaşamaktı bu. ama normal insanların yaşadığı hayatı biliyordum ve yarı ölü olmaktan kesinlikte şikayetçi değildim.
saatler 21:00'ı gösterdiğinde windows live messenger adlı program ile uzun zamandır internet tanışıklığında bulunduğum yerli yabancı insanlarla sohbet ediyordum.
özel bir okuldan mezun olmuştum ve yeterli seviyede ingilizcem vardı. hatta fransız kültürüne de aşık olduğumdan temel düzeyde bir fransızcam da mevcuttu.
konular kimi gün felsefe, kimi gün din, kimi gün cinsellik bazen savaş...
insana ait her şeyi şeffaf ve tutarlı bir şekilde tartıştığım eşi-benzeri olmayan insanlar bulmuştum. kimi zaman tarantino filmleri misali
uzun anlamlı-anlamsız detaycı konuşmalar, kimi zaman hayvani güdülerimizi besleyen kirli konuşmalar, çoğunlukla konuşmalar ve farkındalık...
her akşam 6 saat süren bu koşuşturmacanın ardından. bir kitaba koyulur, çevremdeki herkes bilmem kaçıncı rüyasını görmekteyken;
şehirli bir fahişeye yahut bir rus felsefecisine dönüşürdüm. çevremdeki insanlar zavallıydı bundan şüphem yoktu.
kitap bitene kadar gün ağarırdı ve eylemsizlikten bezmiş bacaklarım hareket için beynime yalvarırdı.
saatler çoğu zaman 5:30'u gösterirken koyulurdum sahil kasabasında yaşamanın verdiği şevkle deniz kıyısına...
o vakitler inlerine dönen kurt köpeklerini görmeliydiniz. evinize aldığınız o şirin hayvanların gerçek yüzünü...
ama siz o saatlerde şirin puppy'nizle güzellik uykusundaydınız. bense soruyor ve farkediyordum.
deniz kıyısında 2-3 adam olurdu. her sabah selamlaşır, kendi iç dünyamıza koyulurduk. fakat oralarda kadın da olmalıydı, uygarlığın bu iğrenç lekesi
silinmeliydi. biz tecavüzcü değildik, kötü adamlar değildik biz. bir takım sevimsiz gece kuşuyduk sadece. ve biliyorduk bizim gibi kadınların varlığını...
haberdardık çoğundan. o halde dışarılarda görmeliydik onları, bu size bahsedeceğim en hafif hoşnutsuzluk...
deniz çoğu sabah dalgalı olurdu. o yazın vermiş olduğu bir özgüven olacak.
benim şehrimde denizin adı ak'tır. bizim temizliğimizden olacak.
sisli sabahları sevmezdim, sabahlar güzeldir sis sabahların içine eder. sessiz sabahlar favorimdi. en sessiz, en ıssız yerleri bulur. çeker bir taşı üstüne
otururdum. gökyüzüyle konuşurdum.
gökyüzüyle çok uzun konuşmalarda bulundum.
kısa ve net olmayan garip cevaplar aldım. bu beni bazı konularda geçersiz kıldı.
kendimi bildim bileli olduğum şeylerden arınmak durumunda kaldım.
o yaz bunu bana mecbur kıldı gökyüzü.
çok uzun yürüyüşler yaptım. en çok dönüşlerde zorlandım. giderken dönüşü kestiremezsiniz. gitmek için gidersiniz. yolda kaybolursunuz kimi zaman.
kimi zaman buna değerdi. kimi zaman pişman olurdum. vakit kıymetliydi, boldu. ben gençtim. bir de yaşlılar vardı. onları görmeliydiniz.
nasıl koşuşturduklarını, nasıl geç kaldıklarını görmeliydiniz. ben onları görür rahatlardım bir nebze.
o yaz sabahlar genelde böyle geçerdi. arkadaşlarım yüzünü bilmediğim, bilmek istemediğim insanlardı. deniz kenarındakiler ise sadece çıkar ilişkisi idi.
saatler 08:00'i gösterince yorulurdum genelde. bir parkta yüzükoyun uzanır çantamdan kitabımı çıkarır koyulurdum okumaya.
o yaz tam 78 kitap bitirdim. çoğu kadın-erkek ilişkileri hakkındaydı. onlar keyif verici kitaplardı. ama kadınların fazla korumacı davrandığını düşünür,
buna zorlandıkları için onlara kızamayacağımı bildiğimden bir çıkmaza düşerdim.
uykum gelene kadar parkta kalırdım. günlük rutinlerim olmuştu. uykulu gözlerle evimin yolunu tutar, ciğerlerimde oksijeni yetiştirirdim adeta.
eve gelince bir yalnızlık karşılardı beni. istisnasız.
yatağıma uzanır chopin'in üzüldüğü zamanlar oynaştığı bir şeyler açar derin bir uyku çekerdim. çoğu zaman salyam akarak uyanır bundan nefret ederdim.
2007 yazı böyle geçmek zorundaydı. hayatı bir şekilde kendime uydurmuş, yaşamanın -daha az hasarla yaşamanın- bir yolunu bulmuştum.
öğreniyor tartışıyor sorguluyor ve seviyordum. her sabah hiç merak etmediğim halde birine nasılsın deme mecburiyetim yoktu.
özgürlüğüm suni değildi tutarlıydı ve özgürlük odaklıydı.
ne yaptığımı bilmek istemesem de biliyor ve takdir ediyordum.