1. 1.
    0
    Peki Türkiye’de medya’nın “olumluluk” içeren hiçbir şansı yok mu? Belki öncelikle bir “medya etiğine” ihtiyaç var. Ben bu etiği “liberal” ideolojinin, islâmi “ahlâk”ın ya da “sosyalist” düşüncenin medyaya taşınması ve yerleşmesi ile gerçekleşecek bir “çoğulculuk” aracılığıyla mümkün görmüyorum. Bu etik daha çok medyanın kendi pratiğine özgü olmalıdır… Sözkonusu olan, sözgelimi ABD’de “politik açıdan düzgün” (politically correct) denilen tutum değildir. Aksine yalnızca “küfretme” özgürlüğünün sınırsızca kullanılabileceği bir toplumun medyasının başka türlü davranabileceğini sanmak, hattâ istemek insafsızlık olurdu. Dünya “küfürle” yüklü yoğun bir edebiyata sahiptir: Modern sanat dünyası Copernicus’tan beri kutuplar tarafından gerilmekte, sanatçı ile eser, tasarım ile nesnesi arasında büyük bir uzaklaşma cereyan etmektedir. Bu uzaklaşmanın doruk noktasını kitle iletişimine konu edilmiş sanatta bulmak Benjamin’in etkili yazılarından elli sene sonra herhalde büyük bir keşif değildir. Öyleyse gerçek bir anti-medya bu gerilimi, bu uzaklaşmayı ya aşırı noktalarına vardıracak (medya yalan haber yapıyorsa izleyicisini toptan “sahte” bir dünyaya, edebiyatın, uydurmanın dünyasına taşıyacak) ya da –becerebilirse– ortadan kaldırmaya çalışacaktır. Bu ikincisi benim “olaylaştırma” adını verdiğim bir güzergâh üzerinde gerçekleştirilebilir, bir düşünme işidir.
    ···
   tümünü göster