Ek not olarak düşülmüş bilgiyi aktarıyorum
"dedemin babanesi, her gece uyumadan, bahçedeki incir ağacının altına bi maştarba su ve takunya bırakırmış. Sabah kalktığında su bitmiş , takunyalar ise ıslak olurmuş. Söylentiye göre, bahçedeki ilmi zat abdest alırmış"
Direkt olarak olay örgüsüne dönüyorum
Ertesi sabah babanem maştarba ve takunyaları almak için ağaç altına indiğinde fatihi orda uyurken bulmuş. Takunyalar kullanılmamış su ise kan içindeymiş. Fatihi uyandırıp eve getirdiğinde biz ise hala uyuyorduk. Fatih 'in ne zaman evden çıktığını, ne kadar orda yattığını bilen yok.
Fatih sürekli kendi kendine konuşmaya başlamıştı. Fırsatını buldukça incir ağacına kaçıp duruyordu. Zorla eve getirdiğimizde de sezi soluğu çıkmıyordu. Varsa yoksa orası.
Babamla konuşurken, ordayken çok mutlu olduğunu; evin lanetli olduğunu söylemeye başlamıştı. Artık her ama her sabah onu orda bulmaya başlamıştık. Babam, izin verelim gitsin diyordu. Bense ne zaman gel oynayalım diye yanına gitsem beni kovuyordu.
Babam bir haftalık gözlemlerinin ardından ağaçı kesmeye karar verdi.
Babam, ağacın köklerinin bulunduğu toprağa misk ile hazırlanmış safran mürekkebinden döktü. Allah şahidim olsun ki, oluşan kokuya eşdeğer bir vakaya bu yaşıma kadar rastlamadım.
Bir çuval dolusu toprağı, kazma kürekle yan tarlaya taşıdıktan sonra, ağacı kesip, yarım metre kadar daha derine indiğimizde üçük bir kasa dolusu altın ve süslenmiş mücevherden oluşan ufak bir ganimetle karşılaştık.
Babam ailemizi ahır a toplayıp, halamdan gömüyü sahiplenen metafizik kavmi öğrenmesi için "yıldızname" ilminden yararlanmasını istedi.
Annem bizi eylemesi için radyoyu açmak istediği sırada, kandil lambasıda sönmüştü. Epeyce bir süre ahırda beklediğmizi hatırlıyorum.
Halam ve babam diğer köşede hazırlıklar yapıyorlardı. Annem gözlerimin içine baktı, "cesur ol oğlum" diyerek alnımdan öptü. Diğer elini Fatih'in omzuna yaslayarak,
"Babanıza güvenin. O , bu ahır ı yapmamış olsaydı, şuan hepimiz ölmüştük" dedi.
Hayatımızın en kara günüydü. Hiç birinizin hayal dahi edemiyeceği korkuyla ben ve küçük kardeşim o yaşlarda yüzleşmiştik.
Halam uzun uğraşlar sonucunda, altınları sahiplenen kavim ile iletişime geçmişti. Babam, metafizik canlıların özel ritual için ahıra giremediklerini biliyordu.
Ayağı kalktı. Duvardaki vefklerin Lam harflerinin üzerlerini taşlarla çizip, ritüali gerçekleştirdi. Kavmin, isteklerini dinledikten sonra, altın dolu çuvalı , bal küplerine doldurup, bahçedeki kuyu dibine gömüp, tüm haklalarını o kavme bırakarak, fatih üzerlerindeki mührün kalkması için bir antlaşma daha yaptı.
Babam 5 aya yakın süre hasta kabul etmemişti. Annemin hamile kaldığını öğrenmiştik, olayların gizli bağlantıları yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu.
Aylar sonra annem güzeller güzeli bir kız çocuğu doğuruyor. Mavi gözlü bembeyaz yüzlü, hafifte tombik. Güzelliği tüm köyde anlatılmaya başlanıyor.40 ı çıkmadan mevlüt okutuluyor, ufak güzeller güzeli kız kardeşim beşiğinde herşeyden habersiz yatıyor. Geleceği için herkes endişeli, bizimki gibi.
Fırsat buldukca gidip öpüyorum. hiç ağlamıyor ama hep gülüyor. Göz perdesinin hala açık olduğu ne kadarda aşikar.
Annem, Gamze 'in altını değiştirdikten sonra lokum dağıtmak için dışarı çıkıyor. Gökyüzüne baktığında gündüz vakti yıldız kaydığını görüyor. içine düştüğü kuşku dolu acı veren his, babanemin çığlıklarıyla birleşince olduğu yere yıkılıyor.
Küçük kardeşimin beşiği kanlar içinde, o an aklım duruyor.. başka hiç birşey hatırlamıyorum. kanlar yere damlıyor, yüzü tertemiz. melek gibi bembeyaz ve gülümsüyor.
Kırkını göremeden veda ediyor bize, halamın rüyasındaki gizemle.
Küçük kardeşimizin ölümünün ardından, mahsenli kızın tedavisindeki yanlışları olay örgüsünü tuttuğu defterlerinden tekrardan araştırılıyor.
Kıza ulaşılıyor...
Kız evlendikten sonrada mahsenin başına açtığı sismik etkiden kurtulamıyor. 17 yaşındayken şifa bulduğu eve geri geliyor.
Evde bu sefer dedem var tabi. Aradan epeyce zaman geçmiş kadın evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş. Dedemse 39 yaşında. bu olayları araştırmaya bu ses kaydıyla başlıyor aslında.
Bense anlaşılabilmesi için herşeyi bu şekilde anlattım. Aysun'un ailesi ilk sene o mahsene zeytin yapamıyor olsada takibindeki yıllarda zeytin tarlaları değerleniyor, yaptıkları zeytin değerleniyor.
ses kaydını dinleyiniz:
http://vocaroo.com/i/s1DfhoPT9Rm8
Hasta, hala rahatsız edilince; dedem daha derinlere inip, ailelerinde sismik olayların yaşanıp yaşamadığını soruyor. kadın biraz düşündükten sonra eşinin doğumundaki gizemli olayı dedeme anlatıyor...
ses kaydını dinleyiniz:
http://vocaroo.com/i/s1j17U6p2fpV
Ali osman 'ın babası Salim aga, kendilerine görünen "zat" a yaptıkları geri dönüş ile, soyunun kaderini değiştiriyor. 4 oğlunun kaderleri doğar doğmaz yazılıyor, evlenicekleri kızlar onlar için mühürleniyor.
Metafizik alemin etkisiyle elde edilen canların, bir çok canlıya etkisi oluyor.
Ali Osman şayet dünyaya gelmeseydi, vefk ile korunmayan Aysun mahsenli evde, o gece kapıdan bir duayla çevirdiği metafizik canlı tarafından öldürülecekti.
Bir sadakanın sismik olayları başlatması ardından, ailemize kadar sıçrayan metafizik olguların , günahsız kardeşimizin ölümüyle sonuçlanması; her ne kadar üzücü gibi görünsede;
günahsız, masum bir çocuğun cennetle müjdelenmesi kadar temiz bir şey olamaz. Dedemin son cümlesiyle bu vakayı bitiriyorum;
Bir sismik dengenin yerinden oynamasıyla, adeta terazinin her iki tarafına birer kilo ekleyerek dengede tutmaya çalışan esnaflar gibi, metafizik canlılarla uğraş veren ailemiz, umarım yardımlarının bedelini alır. (: