1. 1126.
    +11 -2
    Artık yapılacak son şey, zeynep’le konuşup içimde kalan son umut kıvılcımının üstüne su dökmekti. Bir şey değişmeyeceğini biliyordum elbette, ama bu güzel günlerin hoş bir finale layık olduğunu düşünüyordum.

    Kapıyı açtı. Uzun uzun baktım yüzüne. Öyle çeşitli hallerde görmüştüm ki yüzünü ve öylesine işlemişti ki içime her bir hali, ömrümün sonuna kadar onun tasvirini yaparak yaşayabilirdim. Tanrı katında günahlarım okunurken durun diyecektim, lütfen bu kısmı bana bırakın, sizlere ben anlatayım. öyle güzel anlatacaktım ki cinsiyetsiz melekler bile görmeden aşık olacaktı ona. Mahkeme böyle bir günah olamaz diyecekti, bu kadar güzel bir günah tanrı kanunlarına aykırı.

    Şu ana kadar gördüğüm en bakımlı haliyle karşımdaydı. Daha önce hiç sürmediği bir koku vardı üzerinde, ve belli ki özel günler için sakladığı bir kıyafet. Doğal gelmiyordu bana, belki de benim için olmadığından tüm bu hazırlıklar. şu anki yüz halini tasvir etmek istemezdim mahkemede ayrıca. Ne söylersen söyle ve çek git der gibiydi, 1984’teki gibi silinmiştim onun gözünde, artık yoktum ben ve benden bahsedilmesi yasaktı.

    - girebilir miyim?
    - fikri gelecek birazdan.
    - fazla kalmam.

    isteksizce çekildi kapının önünden. Sofra kurmuştu, özendiği belliydi.

    - evet ne istiyorsun?

    Şöyle bir düşündüm, cidden ne istiyorum lan ben?

    - bilmiyorum, seni görmek istedim.
    - tamam gördün işte, derken sabırsızca saatine bakıyordu.
    - yani ne olacak şimdi.

    Anlatılan ders aklına bir türlü girmeyen bir öğrenci gibiydim. Derin bir nefes aldı ve sabırla yanıma oturdu.

    - oğlum bak, sen sefil hayatından kurtulmak için bana tutundun ben de fikri’ye. şimdi ben senin elini bıraktım, ve sen aşağı yuvarlandın. Olay bu kadar basit.
    - peki, dedim, onca zaman el eleydik, hiç mi aramayacaksın elimin sıcaklığını?
    - eh, benim amacım iki elimle fikri’ye tutunmak.
    - ben ne olacağım?

    Umrunda değildim elbette fakat bunu sesli olarak dile getirmedi. Bitmişti her şey. Esasen haklıydı, benziyorduk ikimiz. Ben onun hayatına özeniyordum, o benimkine. ikimiz de bencildik, ben kendim için istiyordum onu, o ise kendi çıkarları için benle yapamazdı. Çok basit güdülerle hareket eden iki mürekkep balığı gibiydik.

    Yüzüne bakmadan çıktım, eve geçtim. Şöyle bir gözden geçirdim tüm bu olup bitenleri. Kendimi yokladım bir süre, hazır mıydım lağıma dönmeye? Kanlı kıyafetlerime baktım, yaralarıma. Hoşuma gidiyordu tüm bunlar.

    Başımdan geçenler hepimizin hikayesiydi aslında. Belki böyle büyük mucizelerle karşılaşmıyorduk fakat sürekli hayatımızı değiştirecek fırsatları geri tepip inimize geri dönmeyi tercih ediyorduk. işte orada duruyordu bilgisayarım, tuvalet kağıdım… yalan bir dünyaydı, hoş, gerçek dünyayla kısa süreli temasım da yalanlar üzerine kurulmuştu fakat düşününce eski sefil hayatımda yıllarca yaşayamayacağım tatları birkaç günde yaşamıştım.

    bu mucizeyi elimin tersiyle itip mezarıma mı girecektim, yoksa vahşi hayatta süregelen savaşa mı katılacaktım?

    Telefonumu çıkarıp fulya’yı aradım ve kaçta çıkacağımızı sordum.

    ---

    son
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster