0
ikimiz de hocanın bir şey söylemesini bekliyorduk, oysa adam bizi duymamış gibiydi, hala yere bakıyordu. Bir müddet daha bekledik. Sonra Furkan yarı sürünerek, yarı emekleyerek hocanın önüne geçip oturdu, hangisinin baskın olduğu anlaşılamaz bir şekilde yüzünde korku, şaşkınlık, merak ve merhamet vardı; başını, suratını hocanın görebileceği şekilde eğerek; "Hocam... iyi misiniz?... "dedi, bense onları izliyordum. Hocanın cevabını bekliyordum. Hoca nihayet başını kaldırdı, önce Furkan'a, sonra bana, sonra tekrar Furkan'a bakarak şöyle dedi...
"Az önce doğru mu gördüm?". ikimizde başımızı salladık. Hoca başını iyice eğdi, bir şeyler mırıldanmaya başladı. Birden zil çaldı, bunu beklemiyordum. "Hocam kapı çal... " diyebildim, lafımı tamamlayamadan Furkan eliyle sus işareti yapıp sandalyeden destek alarak kalkmaya çalıştı. Hemen koşup koluna girdim, anlaşılan Furkan hocanın yalnız kalmasını ya da onun gibi bir şey istiyordu. Çok uzatmadım, beraber kapıya kadar gittik. Biz gelene kadar zil daha sık çalmaya başlamıştı, artık zili çalan elini hiç zilden çekmiyordu. Furkan yanımda kapıyı açtım...
Kapıda kimse yoktu, Furkan'ı bırakamayacağımdan kapı eşiğine kadar onunla birlikte gelip "Kimoo..?" diye hafiften bağırdım. Uzaktan bir ses belli belirsiz "Gelin.." diye seslendi. Boğuk bir sesti, ama ne farkeder? Kapıdan geçip dışarı çıktık, aynı ses bu sefer daha yüksek bir tonla "Buraya... gelin.." dedi. Furkan'la kapıdan iyice uzaklaşıp merdivenlerin yanına kadar geldik. Kimseyi göremiyordum. O anda beklemediğim bir şey oldu... Kapı arkamızdan "Çaat" diye sertçe kapandı.O anki refleksle kapıya döndüm, kimse yoktu. Bunu gerçekten beklemiyordum. Tam zili çalmaya yeltenecekken içeriden tabak kırılmas sesleri geldi. Elim zilin üstünde donakaldım. Eşyaların düşme sesi geliyordu. Furkan bana, ben Furkan'a, birbirimize korkuyla bakıyorduk. Birden içeriden bir çığlık geldi!. Hocanın çığlığıydı... Biz artık korkudan bilincimizi yitirmek üzereyken karşıdaki dairenin kapısı açıldı. Kapıyı açan kişi otuzlarında, orta boylu bir erkekti. Sesleri duymuş (duyulmayacak gibi değildi,) neyin nesi olduklarını öğrenmek için dışarı çıkmıştı, en azından ben öyle tahmin ediyordum. Ama suratı zaten her şeyi açıklıyordu. Telaşla bir bize, bir kapıya, sonra tekrar bize bakıp şöyle dedi:"Bu sesler Gökan hocanın dairesin... "lafını hocanın dairesinde yere düşen bir tabağın kırılma sesi böldü.
Tümünü Göster