1. 1.
    0
    Yaklaştı, şekilleri incelerken ışığı oraya doğru tutunca bir an öylece kaldı, sonra yavaşça (ve hafif korkarak) doğruldu. Burası nasıl bir yer hele okulun yanında dedi, ben de ben ne bileyim gel şunu da çek gidelim dedim kekeleyerek. O çekerken gözüm duvarlara takıldı, ışığı duvara tuttuğumda şok oldum. Duvarlar boydan boya kağıtlarla kaplıydı, üstelik her kağıt baştan sona yazılarla doluydu. Sağ taraftaki duvara yaklaştım. Buradaki kağıtlar belki arapça belki latince ya da ibranice; bilmediğim bir dilde yazılarla doluydu. Bunlar da kanla yazılmıştı.. Furkana bunları gördün mü dedim, neyi dedi, duvarı gösterdim. Yaklaştı, oğlum flaş çakarken farketmedin mi dedim, yok yere tutuyordum dedi. Neyse o bunları çekmeye başladı, ben de sol duvara yaklaştım. Burada da yazı dolu kağıtlar tüm duvarı istila etmişti, ama beni asıl şaşırtan duvarın üst yarısının yukarıdan aşağıya sağdan sola komple kağıt dolu olmasıydı, diğer duvarda da aynı şekildeydi. Ama buradaki kağıtlar arasında Türkçe yazılı olanlar da vardı. Şaşkınlığım gittikçe artıyordu, bir barakayı kim (ya da kimler), neden böyle döşesinlerdi ki. Amaçları neydi, niye kanla bu kadar takıntılılardı, neden tuhaf şekiller kullanmışlardı ve bilmediğim dillerle sayfalarca şeyler yazıyordu? Tüm duvara bakınca sadece 2 sayfa Türkçe yazı bulabildim. Okumaya başladım. Okudukça merakım artıyor, daha fazla okumak istiyordum. Bu iki kağıtta bir hikaye anlatılıyordu. Bir kabileden bahsediyordu.
    ···
   tümünü göster