1. 1.
    0
    türk sağına ait olması gereken birçok "sığlık", türk(iye) solunda da gözlemleniyor. "türk" ortak paydası üzerinden, türk sağı, solu, yukarısı, aşağısı her yerde gözlemlenen bu sığlığın sol versiyonunu, ufuk uras'ın kişiliğinde gözlemleyebiliyoruz. peki nedir bu sığlık?

    türk insanının, başka bir insanı eleştirebilmesi için o insanı 3 dakika önce tanımış olması yeterlidir. türk insanı için giyilen yeleğin önemi vardır, o yeleği kim giyiyor pek umursanmaz. türk insanı, eleştireceği insanın yazdığı yüzlerce sayfa yazıdan iki satır okumadan, o insanı yerden yere vurma hakkını kendinde görür. türk insanı, hiçbir zaman derin olan ile ilgili değildir; ona saldıracak bir şeyler verdikçe, sığlıkta yüzebildiğini sanır. türk insanının felsefe ile düşünen insan ile arasının iyi olmamasının nedenlerinden biri de budur.

    bu "vakur" davranış biçimi, sol tarafından ufuk uras üzerinde tezahür ediyor. yüzümüzde hafif bir tebessüm ile takip ediyoruz.

    bir insan hakkında bu kadar ağır ve kesin eleştiriler yapmadan önce, o insanı biraz tanımak gerekir değil mi? insan bir bütündür ve bu bütünlük içinden kurduğu cümleler, o bütünlüğün birer parçasıdır. her insanın, dünya görüşü çerçevesinde ileri sürdüğü bu parçalar sığ olanlardır. daha derin olan o bütündür ve o bütün anlamadan, o kişiyi parçalar üzerinden mahkum etmek işgüzarlıktır, basitliktir... ama iyi prim sağlar.

    ufuk uras'ın, bu bağlamda, sol tarafından eleştirirken kullanılan içerik ve uslup ne yandan bakarsanız bakın acınasıdır. tek amacının tribünlere oynamak olduğu da ortadadır.

    solun tekelini elinde tutanlar için, bir başkasını katılmadığı bir cümle üzerinden türlü hakaretler ile suçlamak yeni gördüğümüz bir şey değil. fakat gerçekten ufuk uras kimdir? bir insanın "bütünü" hakkında fikir edinmenin en iyi yolu, o insanın yazdıklarını okumaktır.

    ufus uras, "alternatif siyaset arayışlarıı" deyu bi kitap yazmış. bizim solculara alternatif dedin mi tüyleri ürperir. her şeyi ortodoksu süperdir. kafa yormaya gerek yok, yoran bir yüzyıl önce yormuş zaten. di mi?

    ufuk uras'ı bu adam solcu değil, sosyalist değil diye yargılamadan önce şu kitaba bir göz atalım.

    unutmadan, (bkz: kopi pest değil alın teri).

    _________________________________________________________

    2005 yılında ithaki'den yayımlanan bu kitap, "geleneksel siyaset paradigmasının sonu" bölümü ile başlıyor. geleneksel deyince bir ürperme daha hissettiniz değil mi?

    paolo coelho'nun simyacı kitabından "kumullar rüzgarın etkisiyle değişir, ama çöl hep aynı kalır." ve
    salinger'in "olgunluğa erişmemiş kafanın özelliği, bir dava uğruna seve seve can vermektir. olgun kafanın özelliği ise, bir dava uğruna seve seve yaşamaktır" sözleri ile başlayan bu bölümde, altını çizdiğim yerlerden birkaç örnekler vereyim.

    şu an liberal olmakla itham edilen uras'ın sosyal demokrasiye dahi bakışı;

    "eskiden kurşundan zehirlenmesinler diye, işe yaramasa bile, matbaa işçilerine yoğurt yedirme yöntemi uygulanırdı. geleneksel siyasetin soldaki ayağı olan sosyal demokrasi, işte bu yoğurdun siyasi karşılığıdır."

    uras, ileri ki sayfalarda sol ile hesaplaşıyor;

    "gerek dünyada, gerekse ülkemizde yıllarca yaygın radikal solun stalinizm gibi bir deli gömleği giymesi sonucu, kamuoyunca sol neredeyse bundan ibaret sanıldı. lenin de yazılarını tüm zamanlar için geçerli olacak bir öğretinin parçaları olarak kaleme almamıştı ama sol metinleri, her devirde geçerli, her derde deva halde doktrinleştirip, aspirine dönüştürenler kendileri böylece o öğretinin içini boşaltmış oldular ve sonunda molotov'un veciz ifadesiyle, 'bize heyecanlı devrimci militanlardan çok, işini iyi bilen memurlar lazım,' noktasına kadar gelindi."... " solun sağcılaşması ile birlikte, aslında siyaset de tek kale bir maça dönüşüyor."

    bu bölüm altında kendisi ilk olarak yurtseverlik temasına eğilmiş, girişte george orwell'in paris ve londra'da beş parasız kitabından şu satırlar var, okuyun tanıdık gelecek;

    "furex'te acayip olan bir de şuydu: ayıkken komünist olan bu adam, içince ateşli bir milliyetçi kesilirdi. akşama güzel komünist ilkelerle başlar, ama dört beş litre içtikten sonra içindeki şoven uyanır, birtakım casusları gammazlamaya, tüm yabancıları kendisi ile dövüşe çağırmaya başlardı... işte her cumartesi verdiği yurtseverlik söylevini o aşamada dile getirirdi. söylev her kez, sözcüğü sözcüğüne aynıydı."

    "ulus devlet merkezli ve sınırlı siyaset paradigmasının zihinsel iklimi, 21. yüzyılda da küreselleşme sürecinin yaşattığı bütün sanrıları, kendine çeken bir hale yaratabildi. milliyetçi siyasetler sol ve sağ biçimlerde küreselleşmenin yarattığı tahribatın tepkilerini, başka bir fikri tahribatla kendi depolarında yedeklemeye başladılar."

    şeklinde ulus devlet ve küreselleşme ekseninde konuya giren, uras, marx'ı eleştirmekten de çekinmiyor;

    "marx açık bir biçimde, 'besbelli ki, işçi sınıfı, mücadele edebilmek için sınıf olarak kendi ülkesinde örgütlenmelidir ve her ülke ayrı ayrı bu sınıf mücadelesinin sahnesidir. işte işçi sınıfının mücadelesi bu bağlamda ulusal nitelik taşır, muhteva bakımından değil, ama komünist manifestonun da dediği gibi, şekil bakımından ulusal' diye belirtse de, şekil şartı, içerikle karıştığında, tarihte ve günümüzde bolca örneğini gördüğümüz gibi, kolaylıkla şovenizm alanına kayıyordu."

    kendisine liberal denmesinde büyük etkisi olan başka bir alanda ise;

    "neoliberal küreselleşmeye karşı, ulus eksenli değil, emek eksenli bir perspektif gerekmektedir."

    demiştir. ayrıca, türk solunun vatanseverliğine karşı;

    "marx'ın proleteryanın vatanı yoktur, sözü, öncelikşle bütün ülkelerin proleteryalarının aynı çıkarlara sahip olduğu şeklinde yorumlanmalıdır. marx'ı bakunin'in yaptığı gibi 'bismark gibi, marx da bir alman vatanseveridir' yaklaşımıyla değerlendirmenin kabul edilemez olduğu ortadadır"

    demiştir. ilerleyen satırlarda bolca milliyetçiliğe, faşizme, kemalizme kayan uras, şöyle devam ediyor;

    "temel ekonomik kararların, sermayelerin kar beklentisine göre değil, toplumsal ihtiyaçlara göre saptanması gerektiği ortadadır. pazarın ne vicdanı vardır, ne de merhameti. pazar geleceği görmez."

    burada durmuyor ve devam ediyor;

    "öte yandan neoliberal küreselleşmenin ülke ekonominisini istilası karşısında, takunyadan kürdana her şeyi devletin üretmesini savunan bir kürdan solculuğu anlayışına da gerek yoktur. bu geçiş süreci içinde, kamusal alanın kademeli büyültülmesine yönelik bir tutum benimsenebilir."

    aynı bölümde, uras darbelere ve kendisinden nefret eden ulusalcılara da seslenmiş;

    "askeri darbelerin sponsoru her zaman sermaye olmuştur. o yüzden bugün türkiye sermayesinin keyfekeder bir kapitalizmden, kurallı bir kapitalizme meylettiği bir dönemde, avrupa'nın siyaesi kriterlerini benimseme noktasına gelmesi, kimsede siyasi bir rahatsızlık yaratmamalıdır."

    uras, demokrasi ve işçi sınıfı hakkında, engels'in bir mektubuna yer vermiş, ayrıca bu bölüm uras'ın eden meclise girdiği ile de yakından alakalı;

    "artık politik, kültürel teamül olarak, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünden, demokrasinin bölünmez bütünlüğüne geçmek zamanıdır. devletin bekaası diye toplumun bekaası unutuldu. tanımlanan her zaman tanımlayanın tahakkümünü taşımaktadır.

    olgun engels, 29 haziran 1891'de kautsky'ye yazdığı mektupta spd'nin erfurt programı üzerinde yaptığı yorumunda 'kesin olan bir şey varsa, o da partimizin ve işçi sınıfının iktidara yalnızca demokratik cumhuriyet biçimi içinde girebileceğidir,' diyen ve 'demokratik cumhuriyet, iki sınıf arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı yok etmez; tersine bunları arasındaji savaşımın, üzerinde yayılacağı alanı ilk hazırlayan odur,' değerlendirmesini yapan engels, toplumsal mücadelenin siyasi çerçevesine işaret etmekteydi."

    yurtseverlik temasını şöyle kapatmış uras;

    "herkes vatan aşkı, para aşkı, allah aşkından bahsederken belki de insan aşkına vurgu yapılabilir."

    dini yönelimler teması ile devam eden uras'un liboş, dinci tayfa mensubu sıfatına nasıl layık görüldüğünü buradan izleyebiliriz.

    "dinin kutsallığına sığınarak eleştiriden kurtulmak karşısında; aklın kendisini özgür ve herkese açık sınava tabi tutması itibarını sağladı." kant- saf aklın eleştirisi.

    özgürlükçü bir sosyalist olan uras'ın din hakkındaki görüşlerini tahmin etmek zor değil;

    "herkes neye istiyorsa ona inanabilmeli, gereğini yerine getirebilmelidir. yeter ki insanların fikri, inançsal kanaatlarını değiştirebilmek özgürlüğü de olabilsin. cemaat değerleri bireyleri kuşatıp, ezen bir hal aldığında, ya da almaması için , evrensel değerlerin denetimine tabi olabilmeli"

    ...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster