1. 26.
    0
    bölüm on iki

    Alor odasının penceresinden kuş sürüleri gibi ülkesine akın eden savaş gemilerine baktı. Babasının yaptığı yardım çağrısının ardından ülkesine sürekli başka krallıklardan askerler geliyor babası onları yerleşim olmayan krallık topraklarına kurdurduğu geçici karargâhlara konuşlandırıyordu. Her şey yolunda giderse üç gün sonra Kara Taht gezegenine sefer düzenlemeyi düşündüğünü açıklamıştı Alor’a ve onun sarayda beklemesini istemişti yine. Alor düşünceli bir biçimde dışarıyı izlerken arkasından yaklaşan karısı Elehn sevgiyle sarıldı ona ve babam Kral Julifet de gezegene indi dedi. Biliyorum savaşta olmak istiyorsun ama bende baban gibi katılmamanın daha hayırlı olacağını düşünüyorum diye görüşünü belirtmeye devam etti. Fakat bunu çok istiyorsan eğer babam sana yardım edebilir onun gemisinde savaşa katılıp yakından izleyebilirsin diye teklif etti. Alor arkasını döndü ve eşi Elehn’i aşkla öptü ardından da sen olmasaydın ben ne yapardım diye kulağına fısıldadı. Karısının kollarında savaşı ve isyanı unutan Alor kafasının bir yerinde kayınbabası olan Kral Julifet’in ordusuna katılıp savaşa gitmeye karar verdi.

    Prenses Juter gemisinde ki odasında kalmayı tercih etmişti. Burası onun evi gibiydi. Kendi gezegenlerinde de sarayından çok bu gemide vaktini geçirirdi.
    Dün buraya indiğinden beri içini bir duygu kemiriyordu, üç bin yıldır hiç hissetmediği hatta böyle zayıf bir duyguya sahip olmadığı için her zaman şükrettiği bir duyguydu bu. ‘’Aşk’’ hem de ölesiye intikam almak istediği Kral Lukos’un oğlu Haliv den başkası değildi âşık olduğu. Yeniden kendine kızdı ve odasını adımlamaya başladı Prenses fakat kalbi nasılsa hızla çarpıyor, başını döndürüyordu. Yanakları utangaç bir genç kız gibi kızarmıştı.
    Şuana kadar hayatında kendisinden başka kimseye yer vermemişti. Çünkü eğer insanın değer verdiği kişiler olursa zayıf noktalarının da olacağını düşünmüştü hep.
    Belki diye geçirdi aklından Lukos’u indirip başa Haliv’i geçiririm ve beraber yönetiriz evreni. Bu düşünce kalbini teskin etti ve biraz daha rahatladı. Önce atalarının intikdıbını almalıydı. Hemen gemisinden indi ve Kral Amoyur’la görüşüp gemilerinin başına Haliv’in güvendiği komutanı deneyimli Ujarıt’ı geçirdi ve beş yüz gemilik filoyla Kral Lukos ve Gökyüzü Krallığı’na saldırıya geçme talimatı verdi. Haliv de Prenses Juter’i gördüğünden beri tahta geçme planlarını ve diğer her şeyi unutmuş gibiydi. Gözleri aklından çıkmıyordu bir türlü. Gemiler harekete geçerken Juter’e kaçamak bir bakış attığında onunda kendisine sevgiyle baktığını gördü ve birbirlerine gülümsediler. Haliv bu gülümsemenin aşktan mı ileri geldiğini yoksa sadece bir ittifak güvencesi mi olduğunu anlayamadı. Sadece büyük bir sıcaklığın kalbinden yayılarak bedenini kapladığını hissedebilmişti. Yanlarında Kral Amoyur olmasa beklide birbirlerine koşup tutkuyla öpüşmeye başlayacaklardı ama ikisi de buna cesaret edemiyor, sadece içten bir biçimde bakışmakla yetiniyorlardı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster