1. 51.
    +1
    üçüncü bap

    yil 1920
    ve
    arhaveli ismail'in hikâyesi

    ateşi ve ihaneti gördük.

    düşman ordusu yine başladı yürümeğe.
    akhisar, karacabey,
    bursa ve bursa'nın doğusunda aksu,
    çarpışarak çekildik...
    920'nin
    29 ağustos'u :
    uşak düştü.
    yaralı
    ve dehşetli kızgın
    fakat toprağımızdan emin,
    dumlupınar sırtlarındayız.
    nazilli düştü.

    ateşi ve ihaneti gördük.
    dayandık
    dayanmaktayız.

    1920 şubat, nisan, mayıs,
    bolu, düzce, geyve, adapazarı :
    içimizde hilâfet ordusu,
    anzavur isyanları.
    ve aynı sıradan,
    3 ekim konya.
    sabah.
    500 asker kaçağı ve yeşil bayrağıyla delibaş
    girdi şehre.
    alaeddin tepesinde üç gün üç gece hüküm sürdüler.
    ve manavgat istikametlerinde kaçıp
    ölümlerine giderken
    terkilerinde kesilmiş kafalar zütürdüler.

    ve 29 aralık kütahya :
    4 top
    ve 1800 atlı bir ihanet
    yani çerkez ethem,
    bir gece vakti
    kilim ve halı yüklü katırları,
    koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
    düşmana geçti.
    yürekleri karanlık,
    kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,
    atları ve kendileri semizdiler...

    ateşi ve ihaneti gördük.
    ruhumuz fırtınalı, etimiz mütehammil.
    sevgisiz ve ihtirassız çıplak devler değil,
    inanılmaz zaafları, korkunç kuvvetleriyle,
    silâhları ve beygirleriyle insanlardı dayanan.
    beygirler çirkindiler,
    bakımsızdılar,
    hasta bir fundalıktan yüksek değillerdi.
    fakat bozkırda kişneyip köpürmeden
    sabırlı ve doludizgin koşmasını biliyorlardı.
    insanlar uzun asker kaputluydu,
    yalnayaktı insanlar.
    insanların başında kalpak,
    yüreklerinde keder,
    yüreklerinde müthiş bir ümit vardı.
    insanlar devrilmişti, kedersiz ve ümitsizdiler.
    insanlar, etlerinde kurşun yaralarıyla
    köy odalarında unutulmuştular.
    ve orda sargı,
    deri
    ve asker postalları halinde
    yan yana, sırtüstü yatıyorlardı.
    koparılmış gibiydi parmakları saplandığı yerden
    eğrilip bükülmüştü
    ve avuçlarında toprak ve kan vardı.

    ve asker kaçakları,
    korkuları, mavzerleri, çıplak, ölü ayaklarıyla
    karanlıkta köylerin içinden geçiyorlardı.
    acıkmıştılar,
    merhametsizdiler,
    bedbahttılar.
    şosenin ıssız beyazlığına inip
    nal sesleri ve yıldızlarla gelen atlıyı çeviriyor
    ve bolu dağında ekmek bulamadıkları için
    deviriyorlardı uçurumlara :
    şayak, cıgara kâadı, tuz ve sabun yüklü yaylıları.
    ···
   tümünü göster