+1
merhabalar dünyalı hemşehrilerim. bugün nihâyetinde enerjimiz verildi ve şu anda bunları size yazabiliyorum. hemen aksatmadan devam edeyim ki toparlansın.
dediğim gibi, ilginç bir şekilde bir kara delik yolculuğu yapmıştık ve tanrı'nın unuttuğu bir gezegende dımdızlak kalmıştık, topu falsolama fikrini bulan deha ben, müzmin arkadaşım nuri, ve eşsiz halam. nuri ile ben şaşkınız tabi ki, daha önce hiç hem farklı hem de çok çok uzak bir gezegende bulunmamıştık. ben bebekken uyuyayım diye halam gezegenleri döndürürdü benim için. samanyolu gezegenleri çocukluğumda yan komşum gibi olmuştular zaten, halam ile sürekli gezmeye giderdik. örnek toplardık falan ama bunları saymıyorum. bu sefer gerçekten uzak bir yerdeydik ve evimden uzak olduğumu farkettiğim ilk andı. tabi yolculuk sırasında kahvaltıda yediğim salçalı tost ekmeği yüzünden midem bozulmuştu fakat geldikten sonra halam sayesinde düzelmiştim. o tişörtün ne hâle geldiğini hâlâ unutmam...
her neyse, dediğim gibi geldikten sonra bile derdimiz bitmemişti, nuri'nin zamansız gelen çişi de cabasıydı. moral sıfıra indi tabi ki. halam nuriye su şişesini verirken ben de etrafı gözlemiyordum, canım sıkılmıştı hâliyle. bir de ne göreyim ? yani ne olsa beğenirsin ? altın renginde, girişi eski yunan tapınaklarına benzeyen, dört sütunlu, inanılmaz rölyefler ve yedi adet güneşin adeta buraya gelin diye ışıldattığı, yüksekte saray benzeri bir konut gördüm. hani bir yer görürsün, sana çok tanıdık gelir, için ısınır da hemen gidip görmek istersin ya, o his uyanmıştı bende orayı görünce. neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde oraya gitmek istiyordum. sanki orada güzel bir şey ile karşılaşacağımdan haberdardım. rüyamda da görmemiştim ki, acaba nedendi ? gidip görmek lazım geldi. nuri'nin ve halamın kollarından çekiştire çekiştire, yabancı bir gezegende olduğumuz için o gibi bir yerde daha güvenli olacağımız bahanesiyle oraya gitmemiz konusunda ısrar ettim. benim asıl oraya gidiş amacım farklıydı fakat aslında doğru düşündüğümü nazik halam beni onayladığında anlamıştım. gerçekten de üstümüzde hiç bizi koruyan bir şey yoktu. tişört ve şort ile, yarı uçar hâlde başka bir gezegendeydik. ama şaşırtıcı olan bir şey vardı, rahatça nefes alabiliyorduk. ben küçükken çok belgesel izlerdim oradan biliyordum başka gezegenlerde yardımlı olmadan nefes alamayacağımızı. fakat bu gezegen öyle değildi, dünya'ya benziyordu. daha çok merakımı esir etmişti tabi ki. halama hemen bizi oraya ışınlamasını söyledim ve kol kola girdik. bizi girişte mermer benzeri bir maddeden yapılmış iki büyük şövalye benzeri heykelin bulunduğu o göz alıcı antreye ışınladı, oradan içeriye adımımı attığım o an hayatımı değiştirecekti...
Tümünü Göster