1. 26.
    +1 -1
    Bir gün bir köylü Atatürk’ün Orman Çiftliği sınırları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler. Uyardılar, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk’e söylediler.
    Atatürk denetlemeye çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek:
    -işte budur, dediler.
    Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü; yaklaşınca sordu:
    -Burada ne yapıyorsun?
    Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir sesle cevap verdi:
    -Tarlayı sürüyorum.
    -iyi ama, bu tarla senin midir?
    -Değildir.
    -Kimindir?
    -Atatürk’ündür!..
    Köylü bu cevapları vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu:
    -iyi ama, sen başkasına ait bir toprağın ona sorulmadan ve izin alınmadan sürülüp ekilemeyeceğini bilmiyor musun?
    Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle dedi ki:
    -Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır!
    Atatürk’ün kaşları çatıldı, büyük bir merak ve hayretle ona sordu:
    -Bu hakkı nereden alıyorsun?
    -Çok basit... Atatürk bizim babamız değil midir? insan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur?
    Atatürk’ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme oldu; köylünün sırtını okşadı ve:
    -Haklısın!.. diyerek uzaklaştı.
    Not: Şimdi gibtir git
    ···
   tümünü göster