1. 1.
    0
    - KASIM 1938 - BENi YALNIZ BIRAKMA

    10 kasım günü, kara haber pembe köşke telefonla ulaştı. inönü korumaya alınmıştı. o gün tbmm, atatürk'ün ölümü üzerine boşalan koltuğa, inönü'yü ittifakla seçti. akşam ismet paşa, göz yaşları içindeki karısını teselli ettiğinde, "önümüzde çetin günler var, beni yalnız bırakma!" dedi. artık şef, oydu. evet şef, milli şef. türkiye'nin yeni dönemi, gazi'nin ölümünden 1.5 ay sonra açıldı. cumhuriyet halk partisi, aralık ayında celal bayar başkanlığında toplandığı olağanüstü kurultayda, ismet inönü'ye değişmez genel başkanlık yetkisini verdi. inönü isterse, ömür boyu parti lideri olarak kalabilecekti. türkiye siyaset tarihinde, "milli şef dönemi" olarak adlandırılan dönemin perdesi, böylece açıldı. ismet paşa, bundan böyle bu isimle anılacaktı. artık, zirvede tek başınaydı. aynı dönemde, dünyada başka şefler de vardı. dünya içten içe sallanıyordu. nazilerin adımlarıyla, cihan harbi sinyalleri geliyordu. avrupa, silaha sarılıyordu. korkulan savaş, 1 eylül 1939 sabahı, alman birliklerinin polonya sınırını geçmesiyle patlak verdi. 2 gün sonra da ingiltere ve fransa savaşa girdiler. artık dünya ikiye ayrılmıştı. ve türkiye, liderini kaybetmesinin üzerine daha 1 yıl geçmeden, bi dünya savaşının ortasında yapayalnız kalmıştı. iki cepheden, birinde yer almak zorundaydı. harp'ten önce, demokrasi cephesinden yana eğilimini belli etmişti. ve şimdi, bunu belgeleyecekti. 19 ekim'de, ankara'da ingiltere, fransa ve türkiye arasında bir ittifak anlaşması imzalandı. ismet paşa, müttefiklerden yana saf tutmuş, ve aldığı silahlara karşılık, ancak saldırıya uğrarsa savaşmaya söz vermişti. iktidarı devraldığında gevşeteceğini vaad ettiği rejimin iplerini, aksine sıkmak zorunda kaldı. yeni bir sansür bildirgesiyle, basını hepten kontrol altına aldı. gazetelere, savaşa ilişkin yorum yapmamaları, ismet inönü ve ailesinin haberlerine yer vermeleri emredildi. bunun nedeni, atatürk'ten sonra ülkede yönetim boşluğu oluşmadığını, şefin ülkeye hakim olduğunun herkese gösterilmesiydi. artık gazetenin ilk sayfalarında, manşetlerde
    inönü ailesinin at gezintileri, paşanın konserde, dansta yaptıkları, ya da mevhibe hanımın sargı sarmayı öğrenmesi vardı. hem de 1. sayfadan. hava durumunun nasıl yazılacağından, savaş haberlerinin kaçıncı sayfada, hangi genişlikte yer alacağına kadar her şey, emre tabiiydi. 1940 haziranında italya da savaşa girdi. inönü, italyan duçesini lozan'dan tanıyor ve neler yapabileceğini çok iyi biliyordu. harbin etkilerinin ankara üzerinde görülmesi üzerine, müttefikler ankara üzerinde baskılarını arttırdılar. inönü, ufukta yaklaşan tehlikeyi görüyordu, tedirgindi. o ay alman askerleri parise girerken, ismet paşa da trakya civarlarında askeri birlikleri denetliyordu. ama bu dönemlerde, bir başkanndan çok, bir kumandan gibiydi. 1940'larda türkiyede karartma geceleri başladı. sokak lambaları, vapur projektörleri perdelendi. türkler savaşı filmlerden, ve kütüphanedeki yabancı gazetelerden takip ediyorlardı. karikatürlerde hitlerle dalga geçiliyor, nazizmin ayak sesleri henüz istanbuldan duyulmuyordu. lakin inönü o kadar rahat değildi. her sabah dış işleri bakanını köşke çağırıp, hitlerin, mussolini'nin, stalin'in neler yapabileceğini avrupa haritası üzerinde tartışıyordu. hamlelerini tahmin etmeye çalışıyordu. 1941'in hemen başında, alman orduları romanyaya girdiler. bulgaristan ve yunanistan düşmek üzereydi. savaşın alevi, balkanlara yayılmış ve trakya sınırına dayanmıştı. naziler adım adım türkiyeye yaklaşıyorlardı. hemen trakya sınırındaki birlikler anadolu yakasına nakledildi. edirne ve uzunköprü tarafındaki demiryolları havaya uçuruldu. trakyada savunma hatları oluşturuldu. istanbul valiliği, anadoludaki yakınlarının yanına gitmek isteyenlerin, trenle bedava nakledileceğini duyurdu. 1mayıs'ta anadoluya ilk göç kafilesi istanbulu terk etti. filmlerde izledikleri savaş, artık gerçek oluyordu. inönü 2 dev arasında sıkışıp kalmıştı. naziler trakya sınırına 60 km mesafeye kadar geldiler, ve durdular. hitlerin rusyaya saldırmak için polonya ve romanyanın yanı sıra türkiyeyi de kullanacağı düşüncesi, ismet paşayı kaygılandırıyordu. türkiye artık bi karar vermek zorundaydı. ölümlerden ölüm beğenicekti. ya savaşa girip yok edilecek ya da girmeyip işgal edilecekti. eldeki tek koz, inönünün kararlılığıydı. tüm gençliğini savaşlara adamış bu adam, şimdi ülkesinin gençliğini savaşa vermemek için direnecekti. ingiltere, almanya, rusya gibi 3 büyük tehlikeye karşı denge politikası izliyordu. her iki taraftan da aldığı yardım malzemelerini, ülke temsilcilerini bir araya topladığı yerde gösteriyor, iki tarafla da karşılıklı barış anlaşmaları imzalıyordu. işte milli şefin başarısı buydu. 1941 haziranında almanların rusyaya saldırdığını, yalovadaki yazlığında oğlu ömer'den öğrendi ve ağız dolusu bi kahkaha attı. korktuğu iki ordu, birbirine girmişti! türkiye hiç olmazsa bi süre rahat edecekti. ismet inönü, at gezilerine ağırlık vermişti. ailesiyle ulus meydanından atlarla geçerken tüm dünyaya karşı güç gösterisi yapıyordu. otoritesinin sarsılmadığını anlatmaya çalışıyordu. amerikanın da savaşa girmesiyle, barut kokusu tüm dünyaya yayılmışken, şef ülkenin tek hakimi olduğunu gösteriyordu. o yıl yeni 10 liralıklar eski başkan yerine, yeni başkannın resmiyle basıldı. inönü, atatürk öldü, ama yeri boş kalmadı mesajını veriyordu. bu dönemlerde bütün ülkede bi kısıtlama dönemine girildi. yiyecek sıkıntısı büyüyordu. ekmek karneye bağlanmış, büyük şehirlerde yaşayanlar bahçelere sebze meyve ekmeye başlamıştı. azınlıklara varlık vergisi konmuş ve ödeyemeyenler aşkale'ye sürgüne gönderilmişti. durum çankaya köşkünde de pek parlak değildi. yokluk oraya kadar gelmişti. ismet inönü, köşkte yakıt yokluğundan ısınamadığı için, paltoyla oturuyordu. tütüne çaya ve kahveye zam geldiği o vakitlerde, ismet paşa sigarayı bıraktı.
    adana'nın yenice tren istasyonu, 1943 ocak ayında olağanüstü bir hareketlilik yaşadı. ingiliz başbakanı churchill, türkiye başkanyla görüşmeye gelmişti. müttefikler bir balkan cephesi açıcaktı, ve bunun için türkiyenin savaşa girmesi zorunluydu. alman orduları staline yenilmişti. artık alman ordularından çok, sovyet orduları tehlikeliydi. ismet paşa bu tehlikeden korunabilmek için ingilizlere yanaşmış görünüyor, bir yandan da savaşa girme tekliflerini geçiştiriyordu. 2 gün süren görüşmelerden 2 lider de memnun ayrıldılar. inönü istediği silah yardımını alabilecek, churchill ise, türkiyeye daha yaklaştığını düşünüyordu. 1943 sonunda inönü kahirede amerikan ve ingiliz liderleriyle bir araya geldi. 3 gün süren bu görüşmelerde iki lider de türkiyeye son kez savaşa katılma çağrısı yaptılar. inönü kabul etti. ancak önce bize yeterli askeri malzeme verin diye koşul koydu. bir yandan vakit kazanmak istiyor, bir yandan da savaş sonrası oluşacak tehlikelere karşı güç toplamaya çalışıyordu. "mihvere karşı harbe girdik" ismet paşa, not defterine; "almanya ve japonyaya harp ilanı" notunu yazdığında, aslında savaş fiilen bitmişti. şef, ülkesini bu ateş içinden yanmadan çıkarmıştı. ancak içeride hiç ummadığı bir sürpriz onu bekliyordu. savaş biter bitmez farklı sesler çıkmaya başlamıştı. harp yanlıları, paşanın savaşa girmeyerek milletin erkekliğini öldürdüğünü söylüyorlardı. harbe karşı olanlarsa, artan baskılar, çekilen yokluk ve sıkıntılardan, şefi sorumlu tuttular. 6 yıldır ülkeyi savaşa sokmama savaşı veren inönü, kimseye yaranamamıştı.
    yıllar sonra bir gezide yolunu kesen küçük bir çocuk; "buraya ne yüzle geliyorsun!" diye çıkıştı. "sen bana şekeri 5 liraya yedirmedin mi?" diye de ekledi. inönü, buruk bir ifadeyle cevapladı. "evet, ama seni babasız bırakmadım."

    devamı gelecek
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster