+1
kadın virtözü, panpamızın, suya mı okuyorsunuz? sitemiyle cesaretlenip, bir hikaye yazdım; gerçi o okuduğunuz kitapları anlatın demiş; ama neyse. umarım beğenirsiniz, buyurun:
ilkokul 4'e gidiyordum. sorunlu bir çocuktum; yani öğretmenlerim beni sürekli sorun çıkardığımdan velilerime şikayet edermiş. sınıfta kızların yarısı, erkeklerin ise, tamamı sebepsiz yere, benden dayak yemiştir. nedenini soracak olursanız: canım çok sıkılıyordu; öyle bir can sıkıntısıydı ki bu, arkadaşlarımı ortama uyum sağlayan oyuncaklar sanmıştım. tıpkı bir çocuğun sevmediği bir oyuncağa tekme atması gibi bende yaşıtlarıma şiddet gösteriyordum. hâl böyle olunca herkes benden korkar hâle gelmişti. ün sahibi olmuştum; hem kötü hemde iyi bir ün. bir yerde kavga edilmiş olsa ve kim olduğu bilinmese, müdür ya da öğretmen, gözünde beni canlandırarak oturduğu masadan kalkardı; buna eminim. sınıfta ise durum başkaydı, herkesin ilgi odağıydım; benim güçlü biri olduğumu düşünüyorlardı. sınıf içindeki davranışlarım bu kadarla kısıtı değildi. en yoksulundan, en çirkin kızına kadar herkesi anlama eğilimi gösteriyordum. bu özelliğim yeni yeni ortaya çıkıyordu, geride kalan 3 senemde, tam bir empati yoksunuydum.
Bir gün tenefüs vaktinde, sıramda öylece dalmış ve hiçbir şey düşünmüyorken, iki kızın kavga ettiklerini gördüm. kızlardan birinin adı seval'di. bu kızdan ne nefret ederdim ne de onu severdim. hakkında duyduklarımı ya da konuşmalarını umursamazdım.
sevimli, toplu bir yüzü olan, kilolu bir kızdı; ama güzel değildi, çirkinde sayılmazdı, orta karar bir kızdı. 3. sınıfın sonunda pekiyi aldığını öğrendiğinde:yaşasın, annem bana bilezik alacak! diye bağırmıştı. diğer kızı ise, hatırlamıyorum; kız bile olmayabilir. oturduğum sıradan ani bir hareketle kalktım.
seval' in omuzlarından tutup sola, duvara doğru çektim ve ayrı kalmaları için onu hala tutuyordum. o sırada daha önce hiç görmediğim bir öğretmen, yüzünü savcılara benzettiğim, ak ve gür saçlı, mavi gözlü, yapılı ve uzun boylu biri, bana '' n'yapıyorsun orada sen? gel, buraya.dedi.
ben ise, hiç düşünmeden yanlış bir şey yapmamış olmamın verdiği rahatlıkla, çekinmeden yanına gittim. genelde kusur işlediğimde öğretmenleri kandırıp, ceza almayan bendim. bu sefer hiç bir yaramazlık yapmadığım için göğsümü gere gere yürüyordum. kavga edenleri ayırdığımı söyleyecektim ve onlarda beni onaylayacaklar, bu sayede kirli olan geçmişimi biraz olsun temizleyebilecektim; ama öyle olmadı. öğretmen, bana soru bile sormadı.
yakınına vardığım an tokatı yapıştırdı. tokatın sonrasında gelen darbeleri takip edemiyordum. tıpkı mükemmel bir manzara karşısındaki insanın sahoşlukla kendini bırakması gibi bende kendimi saldım. 1-2 dakika sonra yerdeydim. cani herif, beni fazla dövdüğünü fark ettiğinden bana bu benim en hafif dayağım. eğer bir daha seni yakalarsam, yediğin dayağı unutamazsın.dedi.
yüzümü çevirip, onu anlamadığımı belirten bir ifadeyle baktım.
bana soru sormasını, sınıftan birinin konuşmasını, o hiç bir şey yapmadı ki demesini bekledim; ikisi de olmadı. yerden kalktım. kıyafetlerim toz içindeydi. sırama doğru ilerlerken sınıf arkadaşlarıma bakıyordum. bana ilgi duyuyorlardı, bu gerçekti, mutlu da olmuştum doğrusu; ama daha ağır basan yok yere dayak yemiş olmanın, ( hemde sağlam dayak ) verdiği mutsuzluk hakimdi. bana bakan yüzler, bana ilgi duyuyorlardı; fakat bana yardım etme niyetleri yoktu, yüzüme bakıp, tek düşündükleri şey: benim yerimde olmak istemedikleriydi. bu durumu fark etmem, ilgi duymalarının getirdiği mutlulu-ğu silip atmış, mutsuzluğum ise, yavaş yavaş öfkeye dönüşmeye başlıyordu.
sırama oturdum. beni izleyen bir kıza takılmıştı gözlerim. iri, mavi gözler. o, bana diğerleri gibi bakmıyordu ya da ben onu düşlemimdeki kişiden ayırt edemediğim için bu böyledir. halime üzülen bakışlarından aldığım cesaretle masaya art arda 3-4 kez yumruk vurup. onu disipline vereceğim!'' dedim ve ağlamaya başladım. sanki herkes bunu yapmamı bekliyormuş gibi hep bir ağızdan bana sorular sormaya, yalandan insaflı olduklarını göstermeye başladılar. bense o mavi gözlü, sarışın, zengin bir aileden geldiğini sandığım kızın hareketlerini gözlemliyordum.
şaşılacak bir durum vardı: dayak yememe neden olan iki kişiyi hiç;ama hiç görmemiştim, aramamıştım da. neden bilmiyorum beni döven o öğretmeni, disipline vermedim, şikayet etmedim, hiç bir öğretmene, yaşanan olayı anlatmadım. bazen ara ara onu gördüğüm oluyor; yüz ifadesi hiç değişmemiş;
içimden kalk şuna bir yumruk geçir diyorum fakat deli damgası yemekten korktuğum için kendimi dizginliyorum. çünkü beni hatırlamayacağından eminim. mavi gözlü kızı ise, ilkokul bittikten sonra neredeyse hiç görmedim. 1-2 kez karşılaştığımızda konuşmaya cesaret edemedim; hemde ilkokulda en çok konuştuğum kişilerden biri olmasına rağmen. ve biliyor musunuz tekrar görsem konuşacağımı sanmıyorum. insanlar, her beş yılda bir ölüp tekrardan doğuyorlar. konuşmaktan çekinmemin nedeni onun değil, benim değişmiş olmamdan kaynaklanıyor. insanların iğrenilecek yaratıklar olduklarını anladım çünkü. bir dakika! o kızın gözleri mavi değil, yeşildi.
Tümünü Göster