1. 1.
    0
    fitne - ikinci cüz
    fedailer dört nala koşturuyorlardı atlarını. elan'dan navisar şah'a giden yolda sadece bir kez nefeslendiler. imama sadakatleri onları dinç tutuyordu. her ne kadar görev aşkı ile meftun olsalar da acelelerinin başka bir sebebi daha vardı. birbirlerine bile itiraf edemedikleri bir sebep: "zimmet" onları rahatsız ediyordu.
    bir kitap. üç ciltten birincisi. adını duyduklarında; ne olduğunu bilmedikleri halde ruhlarının derinlerinde hissettikleri o korkunun kaynağı. nam salmış cesaretlerinin, içten içe hasar aldığını düşünmek bile yormuştu bu fani bedenlerini. o yüzdendir ki imamı tesbih ediyordu dudakları. uyurken bile.
    navisar şah'a ulaştıklarında, yerleşkenin dışında şadır serdiler. bulundukları noktadan her yöne hakimdiler. beşi de birbirlerine sırtlarını dönerek oturdular. hepsinin sırtında aynı heybeden vardı. dört heybenin içinde cildin ağırlığında tomar; birisinde cilt vardı. beş fedai de zimmeti hangisinin taşıdığını bilmiyordu. yük eşit, külfet eşit, korku eşit, hak eşitti. hepsi de imama hizmet edecek ve hepsi de cennet ile ödüllendirilecekti.
    heybelerin hemen altında bellerine bağlı ahşap kaideleri açtılar. bu onların oturur durumda kalmalarını sağlıyor ve uyumalarını engelliyordu. günbatımını beklediler. sessizce.

    ahud diğer dört fedai için su dolaştırdı. hepsi atlarına bindiler. navisar şah'dan elemut'a kısa bir yolları kalmıştı. yola koyuldular. ahud'un sırtı acıyordu. diğer dördü yanyana giderlerken ahud geri kalmaya başladı. şehzar yanına geldi. göz göze geldiler. ahud "iyiyim!" dedi. şehzar kaşlarını çattı. "az kaldı" dedi. "güneş doğarken kalede olacağız, dayan!"
    ahud gözlerini kısarak başıyla onayladı ve diğerlerine katıldılar.
    saatler sonra kaleye ulaştıklarında hepsi çocuklar gibi şendi. beşi de avluda diğer fedailer tarafından karşılandılar. çöl kumunun ciğerlerine verdiği zarar için hekime görüneceklerdi. ama önce hazretlerine zimmetlerini vermeleri gerekiyordu. avluda yere çöküp beklemeye koyuldular.

    sabbah avluya açılan kapıda belirdiğinde beşi de nefeslerini tutmuş, imamın vakur bir eda ile kendilerine bakışını izliyorlardı. öylece kapıda duruyordu. neden gelmiyordu yanlarına? fedailer birbirlerine baktılar. imamın bir el hareketi ile surlardan avluya ok yağmaya başladı. şehzar ve diğerleri elleri ve kollarını kendilerine siper etmeye çalışıyorlardı. atılan tüm oklar ahuda isabet etmişti dört fedai şaşkınlık içerisinde ve surlardan sakınarak ahudun etrafından ayrıldılar.

    imam ağır adımlarla ahud`un cansız bedenine doğru ilerledi.

    belinden çıkardığı kaması ile fedainin sırtındaki heybenin askısını kesti ve heybeyi kenara fırlattı.

    yüzüstü yatan ahud`un yanına çömelerek ensesine kamasını sapladı. bir süre öylece bekledi. daha sonra kamasını çekip kınına soktu. kenarda duran heybeyi alıp kapıdan içeri, kalenin gölgelerine karıştı.

    şehzar arkadaşının cansız bedenini kaldırmak için yanına gidip eğildiğinde gözlerine inanamadı; Ahud'un yüzü yok olmuştu.

    - devam edecek -
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster