1. 201.
    0
    Buraya parlak ahşaplar için gelmedim. Senin için geldim. Bir süre menüye baktıktan sonra uzun uzun:
    "Ya vay arkadaş... sen verdin mi sipariş?"
    "Yoo kahve içiyom ben."
    "Sade içmişsin, acıktırır... "
    "Yani, biraz acıktım esasen eh işte. Hahaha iki kişi birleşip hamburgere mi giricez yoksa?"
    "Hahah ya iyi fikirmiş o da ama ben burdan kalkmayı önericektim."
    "Heee anladıııım. Beni de davet ediyosun yani?"
    Ha bu arada bu an, daha önce anlattığım 'sanatsal' davetimi tasarlamayı ilk akıl ettiğim andı. Ama en saf haliyle. Aklımdan o an geldiği gibi. Karizmatik olmayı, olgun gözükmeyi hiç umursamadan (yükünden arınmış insanlara karşı bu gereksizdir) yerimden "hoplayıp" ellerimle kalkalım dercesine gösterdim yolu.
    "Cilalı ahşaplar yerine basit bi tabelası olan bi yer biliyorum. "Martı" dö la kıremi muhteşemdir, hemi de ucuz."
    "Eheheh... Peki ulen, iyi kalkalım... aa dur hesabı ödiyim."
    "Boşver hesabı senin hesabını şimdi şu kalkan çift ödicek."
    "N--nası la?" -"la"... hahahah...
    "Her şeyin fiyatı iki katı işte yandaki 1 tane içti, 2 ödicek. Kalk çabuk gel bakmıyolar"
    "Anaaaaeee"
    Köşeye kadar koşuyoruz. Aslında koşmamıza gerek bile yoktu. Çünkü içeri ilk girdiğimde, dışarda onla bizzat tanışmadan önce, hesabını ödedim. Ama önemli olan bu heycanı ona yaşatmaktı. Artık ortak bir anımız var bile. Senin gibi birini bunlara gerek olmadan da "yönlendirebileceğimi" biliyorum. Ama sana bu güzelliği yapmak istedim.
    ···
   tümünü göster