+5
239. JEUX INTERDITS (Yön: RENÉ CLÉMENT, 1952)
nazilerin düzenlediği hava saldırısında ailesini kaybeden el kadar fransız kızının ölümle imtihanı. clement’in ustalığı çocuk olmayı anlaması; hangi anda ne hissedeceğini dayatmayıp seyirciyi duygularıyla baş başa bırakması. oscar’dan altın aslan’a bütün ödülleri toplayan film, yabancılaştırmak üzerine kurulu savaş karşıtı filmlerin de arketipi.
240. BEING THERE (Yön: HAL ASHBY, 1979)
uyarlamalara dudak bükenlerin özellikle görmesi gereken, harika bir kitaptan yapılmış harika bir film! hayat boyu evden çıkmamış ve sadece televizyon izlemiş bahçıvanın işvereni ölünce amerikan başkanlığına kadar giden serüveni. jerzy kosinski’nin baştan başa bir ironi olan romanından, peter sellers’ın kelimelere sığmayacak oyunuyla, dev bir uyarlama.
241. MISERY (Yön: ROB REINER, 1990)
zeka dolu, iyi bi gerilim filmi bulmak zordur. bu stephen king uyarlaması şüphesiz ki en iyilerdendir. bir numaralı hayranı tarafından rehin alınan yazarın korkunç hikayesi gerim gerim gererken, şaşkınlıktan ağzınız açık kalır. yazar rolündeki usta oyuncu james caan’ın karşısında kathy bates öyle bir oyun çıkarır ki aldığı oscar bile anlatmaya yetmez.
242. L’ECLISSE (Yön: MICHELANGELO ANTONIONI, 1962)
modern dünyada aşkın tedavülden kalkışı. antonioni’nin yabancılaşma üçlemesinin son ve altın halkası. bakmaya kıyamayacağınız bir delon ve ilham perisi vitti’nin müthiş katkısıyla yönetmenin üslup yolculuğunda son durak adeta. sonsuza ıraksayan nice derin düşünceye gark eden bir sembolizm zirvesi. göze değil akla tutulmuş bir çiçek dürbünü sanki. o yedi dakikalık marjinal finalin sinema sanatının olanaklarının sınırsız olduğunu muştuladığını söylüyor scorsese.
243. QUERELLE (Yön: RAINER WERNER FASSBINDER, 1982)
fassbinder, jean genet’nin tahripkar ve narsist anti kahramanıyla benzersiz kariyerini sonlandırıyor. LGBT sinemasının bu büyük zaferi, midnight express’in yıldızı brad davis, franco nero ve jeanne moreau’yu buluşturuyor. tümüyle aşırı yapay ışık-dekorda geçiyor; en aykırı yönetmenlerden birinin son cümlelerini müthiş bi estetikle birleştiriyor.
244. DUO LUO TIAN SHI (Yön: WONG KAR WAI, 1995)
hüzünle sevincin kol kola gittiği bir şiir, bir şarkı, bir resim bu film. wong kar wai’nin hediyesi. dili olup konuşmayan, dilsiz olup susmayan vb. eksantrik karakterleriyle insanı kalbinden vuran bir imkansız aşklar geçidi. bu kadar üslupçu bir sinemanın bu denli duygulandırması olacak iş değil. benim yönetmene bağlandığım film olduğunu bilin.
245. CANIM KARDEŞiM (Yön: ERTEM EĞiLMEZ, 1973)
hayatımızın en acıklı günlerinden birinde sinemamızın en acıklı filmi, berkin’in hatırasına gelsin.
246. MÙI DU DU XANH (Yön: TRAN ANH HUNG, 1993)
bu fransız yapımı vietnam filmi koşturmayan, bağırmayan, huzur veren bir şey izlemek isteyenler için. doğal yaşamın kendine has sessizliğinde, dinginliğinde cereyan eden bir külkedisi hikayesi. ruha masaj gibi; öyle etkileyici.
247. MON ONCLE (Yön: JACQUES TATI, 1958)
sadece altı filmle sinema tarihinin en büyük yaratıcıları arasına adını yazdırmış tati’nin başyapıtı. tati, kendi bedeninde cisimlenen hulot karakteriyle, bu unutulmaz modernizm eleştirisinde gözleriniz yaşarana dek güldürüyor. tati mizahı da, sineması da başka hiçbir şeye benzemez. hala tanışmadınızsa hayatta yapacağınız en büyük keşiflerden olacak!
248. CREATURE FROM THE BLACK LAGOON (Yön: JACK ARNOLD, 1954)
klagib amerikan bilimkurgusunun altın çağından, sansasyon yaratmış bir fantezi. jaws’ın öncülü gibi. tarih öncesinden kalma tuhaf yaratık terör estirecek, bilim adamları çaresiz kalacak, b film tutkunları çıldıracak. 3 boyutlu çekilmiş, çok sevilmiş, gerçek bir kült bu film. o kadar ki ingmar bergman her yıl doğumgününde bu filmi izlermiş!
249. UNBREAKABLE (Yön: M. NIGHT SHYAMALAN, 2000)
the sixth sense’le rüya gibi bir başarıya imza atan m. night shyamalan’ın bana göre en iyi filmi. klişeler değil karakterler üzerinde yükselen, alışılmışın çok dışında bi süper kahraman hikayesi. hala bekliyor keşfedilmeyi.
250. DAS CABINET DES DR. CALIGARI (Yön: ROBERT WIENE, 1920)
alman ekspresyonizminin en büyük klasiği. benim sessiz sinemaya aşık olmamı sağlamış bir başeser. hikayesi, karakterleri, finaldeki müthiş sürprizi ve yapım tasarımı ile büyüleyen, sinema tarihinin ilk katıksız korku filmi. sinema yazarı olmama yol açmış beş yapıt say deseniz, biri budur efendim. üzerine en çok kafa ve çene yorduğum filmlerdendir.
Tümünü Göster