201. LE NOTTI DI CABIRIA (Yön: FEDERICO FELLINI, 1957)
fellini’nin IMDB kuşağı nazarında 8½, la strada ve la dolce vita’dan evla cabiria’sıyla başlıyoruz. cabiria, sinemanın hayatın gerçekliğinden yola çıkarak sanatın gerçekliğinde duygu üretebilme kabiliyetinin zirvesidir. fellini’nin hayat arkadaşı da olan giulietta masina’nın akıllara seza kompozisyonuyla ömür boyu unutamayacağınız bir filmdir. bütün kalbimle kişisel tüm zamanlar ilk on listemin değişmezi olan bu filmi görmenizi isterim…
http://shar.es/UJTf6
202. MY OWN PRIVATE IDAHO (Yön: GUS VAN SANT, 1991)
aslında aşkı arayan erkek fahişe ve görüp görebileceğiniz en acayip anti kahraman hikayelerinden biri. hayatın en önemli anlarında uyuyakalan bir narkolepsi hastası olarak benzersiz river phoenix ve tek arkadaşı keanu reeves. gus van sant bu en üslupçu filminde hollywood hiç yokmuş gibi anlatıyor hikayesini ve büyülü bir romantizme imza atıyor.
203. WOODSTOCK (Yön: MICHAEL WADLEIGH, 1970)
insanlık tarihinin en büyük buluşması woodstock; bu da dünya gözüyle görülmüş bir rüyanın belgesi. orada değildik. hiçbir zaman da olmayacağız. ama bu kusursuz belgeselle o rüyayı yaşamış 500 bin kişiyle hep özdeş kalacağız.
204. THE SOUND OF MUSIC (Yön: ROBERT WISE, 1965)
oscarlı film önermek de nereden çıktı diyeceksiniz. artık böylesi ne çekiliyor, ne izleniyor efendim. sinema sanatının çok ekmeğini yediği, neden sonra gönlünün geçtiği müzikal türünün hemen hemen en klagib örneği. batı yakası hikayesi’nin üstüne daha ne yapılabilir denilirken bunu yapıyor robert wise ve türe resmen noktayı koyuyor. julie andrews kalbinizi fethederken çoğunu çok iyi bildiğiniz müziklerle örülü sahneler tüylerinizi diken diken edecek.
205. UN HOMME ET UNE FEMME (Yön: CLAUDE LELOUCH, 1966)
iki dulun hayatta yeniden sevme/aşık olma ihtimali ve sinema sanatının en büyük zaferlerinden biri. diyalogdan ziyade aksiyona dayanan senaryosu ve lelouch’un izleyenin ağzını açık bırakan yönetimiyle, sinema işte bu. her izleyişte içimden sanırım yapılmış en güzel aşk filmi diye geçiririm, aimee ve trintignant’lü bu gündüz düşü için. francis lai’nin filme ruhunu veren güzelim müziklerini de unutmamak lazım tabii.
http://www.youtube.com/watch?v=2bYBn5VJ-ko +
http://www.youtube.com/watch?v=8e8jjXaMkus
206. WADJDA (Yön: HAIFAA AL-MANSOUR, 2012)
bugüne dek önerdiğim en yeni film; 2012 yapımı bi suudi arabistan filmi. insanın ruhunu ısıtan vecide. sinema yapmanın yasak olduğu bir ülkede bir kadın yönetmen tarafından gizlice çekilmiş bu film tek kelimeyle inanılmaz. hayalindeki bigibleti alabilmek için ödüllü en iyi kuran okuma yarışmasına katılan vecide’nin güldürürken ağlatan hikayesi.
207. PEEPING TOM (Yön: MICHAEL POWELL, 1960)
sinemanın röntgenci doğasına en dolaysız bakışlardan birini atan, olağanüstü michael powell gerilimi. kadınları öldürürken yüzlerindeki korkuyu filme alan genç ve yakışıklı bir pgibopat ve sinemanın pgibanalizle teşrikimesaisi. çıktığı dönemde nefretle karşılanan ama zaman içerisinde kült statüsü kazanan filmlerin başında gelir belki. çok acayiptir.
208. DEAD MAN’S SHOES (Yön: SHANE MEADOWS, 2004)
zihinsel engelli kardeşine yapılan zulmün intikdıbını almak için evine geri dönen bir askerin hikayesi. son dönem ingiliz sinemasının en heyecan verici isimlerinden birinden hem akla hem duygulara hitap eden sarsıcı bir anlatı.
209. VIVRE SA VIE (Yön: JEAN-LUC GODARD, 1962)
nihayet bir godard ekliyoruz listeye. oyuncu olmayı hayal ederken kötü yola düşen nana’nın hikayesi. parisli genç kadının bir fahişeye dönüşmesini 12 kısımda adım adım anlatıyor godard ve yüreğimize hançer saplıyor. sinemayı belki herkesten çok değiştiren bir yaratıcı, bi nevi tanrı godard ve nana’yı oynayan anna karina da onun tanrıçası. bu siyah beyaz film de sanat filmi; yok o da değil, görüp göreceğiniz en yüksek sanat eserlerinden biri. baştan söylemesi!
210. IDI I SMOTRI (Yön: ELEM KLIMOV, 1985)
sinema bazen öyle yoğun bir deneyime dönüşür ki sinema olmaktan çıkar. bize hiç yaşamadığımız büyüklükte bir şey yaşatır. bir film izleriz ve artık başka birisiyizdir. hiçbir şey eskisi gibi değildir. işte şimdi önereceğim, tam da böyle bir film. elem klimov imzalı bu savaş filmi, hiç yaşamadığımız ve yaşamak istemediğimiz bi şeyi adeta yaşatıyor. bi silah bulup orduya katılan tertemiz çocuğun, II. dünya savaşı’yla masumiyetini yitirişi, kirlenişi, yaşlanışının hikayesi. sinemanın bütün enstrümanlarını sonuna dek kullanan, boğaza yumruklar tıkayan, altüst eden bir deneyim. bir sinema mucizesi. ve anmadan geçemeyeğim; aleksey kravchenko ismindeki sıpanın tüm zamanların en iyisi diyebileceğim çocuk oyuncu performansı!
211. DUEL (Yön: STEVEN SPIELBERG, 1971)
spielberg daha ilk filminde gerilimin kitabını yazıyor, tepeden tırnağa sinemacı olduğunu haykırıyor. manyak bir kamyon şoförü binek arabaya musallat oluyor ve 90 dakika boyunca kan ter içinde bir kovalamaca yaşanıyor. bir cümlelik hikayeden yola çıkan spielberg, sadece aksiyonun konuştuğu benzersiz ve sinir bozucu bir başyapıta imza atıyor.
212. MISSING (Yön: COSTA-GAVRAS, 1982)
şili’de 73’teki askeri darbe sırasında ortadan kaybolan idealist yazar. onu arayan bir baba ve bir eş. yılmaz güney’in yol’uyla altın palmiye paylaşan bu costa-gavras şaheseri, bireyin devlet karşısındaki çaresizliğinin şiiri. dev aktör jack lemmon’ın rejimin tüm engellemelerine rağmen adeta buhar olan oğlunu bulma gayreti öyle böyle değil inanın ki.
213. CLERKS. (Yön: KEVIN SMITH, 1994)
arkadaşım olsun isteyeceğim ilk yönetmen smith’tir. dünyanın en komik adamıdır. bu da en komik filmi. tezgahtarlık yapan iki ahbap çavuşun bir gününü anlatan film, dahiyane diyaloglar ve akıl dolu bir mizahla kalbinizi çalacak. tarantino filmlerini kıskandıracak sınırsız geyik potansiyeliyle amerikan bağımsız sinemasının medarıiftiharlarından sağlam.
214. COMING HOME (Yön: HAL ASHBY, 1978)
bir kadın ve bir erkeğin kadın ve erkek olmanın ötesinde, insanca bir ilişki kurması mümkün müdür? topluma rağmen bunu başaran iki insanın hikayesi; unutulmaz bir sevgi, aşk, arkadaşlık filmi. iç titreten bir sinema zaferi. fonda ve voight’un oscarlı performansları ve ashby’nin dahiyane anlarıyla, keza en iyi savaş karşıtı filmlerden biri.
215. ANOTHER YEAR (Yön: MIKE LEIGH, 2010)
hayatta ruh eşini bulup harika bir aileye sahip olanlar. ve bulamayıp her daim yalnız kalanlar. ingiliz sinemasının en iyi hikaye anlatıcısından, insanın içini ısıttığı nispette yüreğini burkan, unutulmaz bir komedi-dram. yaşamın içinden düpedüz tanıdığımız, neredeyse gerçek karakterlere hayat veren olağanüstü oyuncular ve kusursuz oyunculuklar.
216. IN HARM’S WAY (Yön: OTTO PREMINGER, 1965)
II. dünya savaşı fonunda geçen ve bir dizilik malzeme içeren melodram soslu enfes karakter draması. wayne, douglas, neal ve daha kimler. türleri ustalıkla melezliyor preminger ve en iyi ordu filmlerinden birine imza atıyor.