1. 1.
    0
    156. STROSZEK (Yön: WERNER HERZOG, 1977)

    hapisten çıkmış bir deli, bir ayağı çukurda bir ihtiyar, bir fahişe ve bir werner herzog acayipliği. ian curtis’in ihtihardan önce son eyleminin amerikan rüyasını ters yüz eden bu hiper gerçekçi filmi izlemek olduğu söylenir. 20 küsur yıl önce istanbul film festivali’nde oynayan bu meydan okuma şimdi yeniden gösterilse kapılar kırılır yemin ederim.

    157. JALSAGHAR (Yön: SATYAJIT RAY, 1958)

    evlat acısını melodramın kolaycılığına kaçmadan ama bütün karanlığıyla anlatan bir 7. sanat anıtı. büyük usta satyajit ray’ın hareketli görüntü sanatının tüm olanaklarını kullandığı film, hint sinemasının da medarıiftiharı. insan ruhunu esir alan, hayatı zindana çeviren suçluluk duygusu kavrdıbını bi filozof derinliğinde didikliyor, resmediyor ray.

    158. ESTÔMAGO (Yön: MARCOS JORGE, 2007)

    brezilya’dan gelen bu modern zaman masalı, yemek üzerine yapılmış en büyük güzellemelerden biri. baştan sona gülerek/gülümseyerek izleyeceğiniz bu nefis anlatı, sadece iyi yemek yaparak dünyaları fethedebilirsiniz diyor. dramatik yapısı ve karakter çalışmasıyla hayranlık uyandıran bu iştah açıcı film aslında bir suç filmi ve hapisanede geçiyor! kendi adıma 20 yıl evvel şarküteri’yi (delicatessen) sevdiğim gibi sevdiğimi ilave edeyim. izleyeceklere iyi seyirler.

    159. THE MIRACLE WORKER (Yön: ARTHUR PENN, 1962)

    benim dünyam, hint filmi black’in yeniden çevrimi. black ise arthur penn’in the miracle worker’ının… penn’in filmi bancroft ve duke’un mantık sınırlarını zorlayan performanslarıyla izlemesi en zor, en tuhaf filmlerden biri. bugünün 3D filmleri bile bu kadar içine alıp hırpalamıyor seyirciyi. tam bir meydan okuma. yüreğinize güveniyorsanız izleyin. not: filmin zorluğu duygu sömürüsünden kaynaklanmıyor. bu bir melodram değil. zor çünkü sinir bozucu derecede gerçekçi.

    160. TENGOKU TO JIGOKU (Yön: AKIRA KUROSAWA, 1963)

    akira kurosawa’nın stiliyle ayrı, anlatımıyla ayrı çarpan filmi, kusursuz bir polisiye film atölyesi. bi fidye hikayesini sınıfsallık üzerinden ele alan film, gerek matematiği, gerekse ahlaki problematiğiyle epeyi uğraştıracak. benzer amerikan yapımlarını suya zütürüp susuz getirecek filmin en büyük kozlarından biri de eşsiz toshiro mifune elbette.

    161. SHI BA BAN WU YI (Yön: CHIA-LIANG LIU, 1982)

    akıllara durgunluk veren silahlar, doğaüstü savaşçılar ve en uçuk martial arts fantazilerinden biri. kung fu filmlerine meraklıysanız çizgi film izleyen dört yaşında bir çocuğa dönüşeceksiniz. ki finalden bahsetmiyorum bile! kill bill filmlerinde johnny mo ve pai mei olarak karşımıza gelen chia-hui liu’nun dehası karşısında ne denilebilir ki?

    162. JEREMIAH JOHNSON (Yön: SYDNEY POLLACK, 1972)

    all is lost ile 77 yaşında hala hayranlık uyandıran robert redford’un çakı gibi olduğu döneme gidelim. büyüleyici görüntüler eşliğinde bir dağ addıbının doğaya ve kızılderililere karşı destansı mücadelesine tanıklık edelim.

    163. TROPA DE ELITE (Yön: JOSÉ PADILHA, 2007)

    devam bölümüyle birlikte brezilya tarihinin en çok iş yapan, kültürel bir fenomene dönüşen filmi. 2008’de berlin’de altın ayı kazanan film, hollywood’u kıskandıracak aksiyonuyla soluksuz izleyeceğiniz bir politik gerilim. yürütmenin başından polis teşkilatındaki en küçük memura dek devletin nasıl yozlaştığını daha iyi anlatan bir film yok belki.

    164. GASLIGHT (Yön: GEORGE CUKOR, 1944)

    biraz kenarda kalmış bir noir belki ama cukor’un hakimiyeti ve bergman’ın masumiyeti ile nefes kesici. karısını çıldırtan erkek rolünde boyer de çok iyi. gizem ve gerilim dolu, karanlık bir şeyler izlemek isteyenler denesin.

    165. TWO-LANE BLACKTOP (Yön: MONTE HELLMAN, 1971)

    modifiye otomobillere ve drag racing’e ilgi duyanların kutsal filmi. bir bağımsız sinema zaferi. sadece ve hep yolda olmaktan dolayı kimliksizleşmek üzerine ilginç değinmeleri var filmin. cabası da araba ferregrafisi.

    166. PAT GARRETT & BILLY THE KID (Yön: SAM PECKINPAH, 1973)

    billy the kid ve celladı pat garrett’ın hikayesini bir de türün babası sam peckinpah’tan dinleyin. kristofferson ve coburn gibi iki erkeklik timsalini karşılaştıran film, vahşi batı’ya yapılacak en gerçekçi yolculuk belki.

    167. IT’S A MAD, MAD, MAD, MAD WORLD (Yön: STANLEY KRAMER, 1963)

    adında az bile ‘mad’ geçiyor. efsane bir kadroyla tüm zamanların en en en en çılgın komedisi! ‘63 yapımı bu epik macera, gömülü bir hazine için yarışan bir grup insanın insanlıktan çıkma hikayesi. gül gül öleceksiniz.

    168. DIABOLIK (Yön: MARIO BAVA, 1968)

    korku sinemasının ağababası mario bava, aksiyon, komedi ve fantezi ihtiyacımızı da unutmuş değil. hepimizin hayalindeki hayatı süren başkahramanı diabolik dünyanın en azılı haydutu. en zeki hırsızı. ha bir de aşırı ciksi! arkadaşlarla film partisi mi yapacaksınız? işte bu film tam sizlik! bol bol gülüp, geyik yapabileceğiniz nefis bir seyirlik.

    169. THE KILLING FIELDS (Yön: ROLAND JOFFÉ, 1984)

    iki milyon insanın canına mal olmuş bir diktatörlük rejimi ve tarihin en hümanist filmlerinden biri. yaşanan zulmü dünyaya duyurmaya çalışan bir fotoğrafçıyla tercümanlığını yapan yerel gazetecinin ağlatan dostluk hikayesi.

    170. KOKUHAKU (Yön: TETSUYA NAKASHIMA, 2010)

    japon sinemasının intikam filmlerinde alıp başını giden güney kore sinemasına okkalı cevabı. çok iyi. sadece şu fragman bile kan dondurucu. kusursuz bir senaryo aritmetiği. sinir sisteminize kolay gelsin. http://www.youtube.com/watch?v=F73eXXiMwB4
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster