-1
82. THE MAN WHO SHOT LIBERTY VALANCE (Yön: JOHN FORD, 1962)
liberty valance’ı kimin vurduğu çok önemli zira western yılların erkek stereotipini yerle bir ediyor! ford’un son başyapıtı the man who shot liberty valance, wayne, marvin gibi adamların karşısına james stewart’ı dikiyor. ve erkekliğin kitabı sil baştan yazılıyor. enikonu başka bir kitap! içiniz cız değil, cızzzzzzzzzz edecek; benden söylemesi.
83. LA CIENAGA (Yön: LUCRECIA MARTEL, 2001)
reha erdem’in hayat var’ını sevenler bu filmi de sevdi! la cienaga… kendi hesabıma yaşayan en heyecan verici kadın yönetmen olduğunu söyleyebileceğim lucrecia martel’in başyapıtı… martel dışında kimsenin yanına yaklaşamayacağı bir gerçeklik duygusu ve son demindeki aile kurumuna sert bir bakış…
84. THE PARALLAX VIEW (Yön: ALAN J. PAKULA, 1974)
mühim olan hadiselere nerden baktığındır! bakış açını değiştirdin mi her şey değişir! the parallax view… alan j. pakula’nın klute’la başlayıp, all the president’s men’le tamamlanacak eşsiz politik paranoya üçlemesinin 2. ayağı… warren beatty’nin film boyunca yaşayacağı gerilimi siz de iliklerinize kadar hissedeceksiniz. unutulmaz bir deneyim…
85. BAD TASTE (Yön: PETER JACKSON, 1987)
hayatta en eğlendiğim filmi öneriyorum bugün. bu denli eğlendiğim bir monty python bile yok! bad taste… peter jackson’ın siz ismini duymadan yıllar önce ve tamamen kendi imkanlarıyla imza attığı bu inanılmaz film bi gore klasiği! galakgibler arası bi fast food zinciri için insan etine ihtiyaç duyan uzaylıların işgal hikayesi gözlerinizden yaş getirecek. imkansızlıktan birden fazla rolde kendi oynayan peter jackson’ın derek karakteri benim için yakın bir arkadaştan farksızdır! kült film, arkadaşlarınla ayin yapar gibi bir araya gelip, bıkmadan usanmadan izlediğin şeye denir ve bu film onun dibidir…
86. THE PHILADELPHIA STORY (Yön: GEORGE CUKOR, 1940)
klagib hollywood’un büyük zanaatkarlarından george cukor’la screwball zirvesi… the philadelphia story… screwball bugün romantik komedi dediğimiz şeyin temeli ve bu da şüphesiz ki türü tanımlayan birkaç olağanüstü filmden biri… filmin bir diğer hususiyeti üç titanı bir araya getirmesi: cary grant, katharine hepburn ve jimmy stewart!!!
87. SPLENDOR IN THE GRASS (Yön: ELIA KAZAN, 1961)
bir elia kazan daha! bu defa kişisel tarihimde en çok tesir bırakan melodram… splendor in the grass: natalie wood ve warren beatty’nin dev kompozisyonlarıyla iki gencin vuslata erememe hikayesi. bu filme ağlamıyorsan öl bence!
88. DEAD RINGERS (Yön: DAVID CRONENBERG, 1988)
herkese göre bir yönetmen olmayan david cronenberg’in en iyi filmi demekle yetineceğim; dead ringers…
89. MARY POPPINS (Yön: ROBERT STEVENSON, 1964)
benzersiz julie andrews ve sinema tarihinin ennn unutulmaz çocuk müzikallerinden, güzelim, mary poppins… supercalifragilisticexpialidocious bir insan mary poppins; cadıdan bozma bir dadı ve mutlu etmek onun göbek adı! öyle tatlı sürprizler var ki bu müzikli-danslı filmde, romantik bi ilişki yaşıyorsanız sevgilinizin boynuna dolanacaksınız…
90. EXOTICA (Yön: ATOM EGOYAN, 1994)
çoklu hikaye örgüsüyle, parabolik anlatımıyla, binbir türlü duygusuyla rüya gibi bir film; exotica… atom egoyan’ın hep yaptığı gibi geçmişe ve geçmişin insan hayatındaki etkisine eğildiği film 90’ların en iyilerinden efendim. bakıp da dokunamadığımız ne kadar çok şey var. bir striptiz kulübü sanki hayat. adı da exotica. of çok fena…
91. HAO XIA (Yön: JOHN WOO, 1979)
john woo’nun erken döneminden, türünün en iyi örneklerinden enfes bir wuxia filmi. hao xia… wuxia özelde kılıç şakırtısı, genelde ise dövüş sanatlarını içeren bir tür ve işte en bilinen örnekleri… woo, hong kong sinemasının alametifarikası aksiyonun tanrısı olduğu kadar karakter yaratmak ve duygu aktarmakta da usta… burada da maceranın, durum komedisinin ve dramın dibini göreceğiniz epik bir yolculuğa çıkarıyor sizi. muavininiz de benim…
92. A CHRISTMAS STORY (Yön: BOB CLARK, 1983)
gelmiş geçmiş en iyi noel filmlerinden biri. çokça es geçilmiş bir sinema mucizesi; a christmas story… çocuk bakış açısından anlatılır ve bunu sinir bozucu derecede iyi yapar. ışınlanmak isteyeceğiniz bir dünya, bir evren sunar.
93. WAIT UNTIL DARK (Yön: TERENCE YOUNG, 1967)
hitchcock’un ah bu filmi ben çekecektim dediğini tahmin ettiğim dev pgibolojik gerilim! wait until dark… audrey hepburn’ü tanımasanız sahiden kör galiba dersiniz! öyle mükemmel ki. aklınız gidecek ona bi şey olacak diye vallahi… üç namussuz haydutun musallat olduğu zavallı kör kadının hikayesini izlerken özdeşleşme işini abartacaksınız, söyleyeyim!
94. MCCABE & MRS. MILLER (Yön: ROBERT ALTMAN, 1971)
ilk 10’uma koyamadım ama hayatımın filmlerinden, sinemaya meftun eden; mccabe and mrs. miller… altman’ın bir kumarbaz ve bir fahişenin aşk ve iş ilişkisini anlattığı film, perdede yaratılmış en güçlü atmosferlerdendir… tabiat ananın kamera oyunculuğunda christie ve beatty’yle yarıştığı filmin buğulu dokusu ve müziğiyle yüreğiniz yağ bağlar… leonard cohen’in de bu yeni ve görkemli western temsiline katkısı kelimelerle anlatılacak gibi değil! “it’s hard to hold the hand of anyone who is reaching for the sky just to surrender!” ilaveten, mccabe & mrs. miller kadar, kamerayla oyuncuların arasında kalmışım gibi hissettiren bir film daha yoktur…
95. CHASING AMY (Yön: KEVIN SMITH, 1997)
zeka, mizah ve alt kültür tanrısı kevin smith filmleri içerisinde dramı en güçlü olanı! chasing amy… çizgi roman artistlerinin aşkını çizgi roman gerçekliğinde anlatan film dev eğlencenin yanında dev duygu seçeneğiyle geliyor! joey lauren adams’ın canlandırdığı lezbiyene aşık olan ben affleck, ilanıaşk ettiği sahneyle kariyerinin zirvesine çıkıyor… diğer hususiyetler bi yana, smith’in kültleşmiş karakteri SILENT BOB’un ilk kez sular seller gibi konuşmasıyla da çok önemli!
96. KILLER OF SHEEP (Yön: CHARLES BURNETT, 1979)
günlük hayatın sıradanlığı, kasveti ve zorluğu hiçbir zaman daha iyi anlatılmadı… killer of sheep: afrikalı amerikalı yönetmenler içerisinde belki en değerlisi charles burnett, siyahların dünyasını burnumuzun dibine dayıyor. gerçekten farklı bir şey izlemek istiyorsanız, koyunları (!) neyin öldürdüğüne bir göz atın. pişman olmayacaksınız…
97. IKIRU (Yön: AKIRA KUROSAWA, 1952)
bütün ömrü masa başında geçmiş bir memur, yalnızca birkaç ay ömrü kaldığını öğrenirse ne olur? ikiru… kurosawa’nın sabahattin ali’nin raif’ini aratmayan kanji karakteriyle hayatın anldıbını sorguladığı, yürek eriten filmi…
98. ROCCO E I SUOI FRATELLI (Yön: LUCHINA VISCONTI, 1960)
visconti’den önerilecek ne çok film var. kolektif duygulara en çok hitap edeni, rocco e i suoi fratelli… nino rota, alain delon’un gözyaşlarını kuyruk takıp notalara dökecek, rocco ve kardeşlerinin hikayesi göğsünüze işleyecek.
Tümünü Göster