1. 1.
    0
    Benim fikrime kimsenin ihtiyacı yok ama Allah'ı seven ve cennet için değil sırf O'nun rızası için inanan bir kul olarak şunları söylemek isterim. Allah birdir ve evreni farklı renklere bölelim diye yaratmamıştır. Aksine bütünleştirebilip tekrar O'na dönelim diye yaratmıştır. Tüm peygamberler aynı amacı taşır ve herkesin peygamberidirler. Bu bağlamda kendi çıkarı için değil O'nun rızası için ve sırf evreni ve bizi yarattığı için bile Allah'a inanan, O'nu ve yarattıklarını seven insanlar müslümandır. Bu adamlar ise gerçek anlamda müslüman değil. Neden mi? "Zenginleşmek için fakirin duygularını, inançlarını sömürüp iktidar sahibi olduğunu ve yine kendi dünyalığını yapmak için vatan değerlerini ona buna peşkeş çektiği için" diyeceğim sandın değil mi? Hayır, bunlar çok küçük nedenler güzel kardeşim. Din adı altında Arap ülkelerini de içine alan bir 'islam Coğrafyası' ve bu coğrafyada yaşayan bir 'islam Toplumu' yaratılmaya çalışıldığı için. "Ne var bunda?" diyebilirsin yada inanmıyorsundur ve bu senin için başka bir açıdan sorundur. Her iki koşul için de asıl sakıncasını aklım erdiğince anlatayım. islam mensup olunacak bir takım, oluşum, taraf, örgüt değildir. Bu dünyaya gönderiliş amacımızın bize tebliğidir ve coğrafyası yoktur. Onun coğrafyası bütün evrendir. Evren içinde küçücük bir yeri olan Dünya ise bölünüyor ve işlevlerine göre parçalarına ayrılıyor, 'Türkiye bölünüyor' diye küçük ölçekli düşünme. "Dünyadan banane, ben güzel vatanımı düşünüyorum." veya "Banane ulan vatandan da, özgürlüğümü düşünüyorum ben." deme. Bunları dediğin vakit ve dediğin için mücadele edilmesi gereken, oluşturulan yeni dünya düzenine adapte edilmesi gereken direnişçi bireysin demektir ki direnişin bile kontrol altında olan bir direniş. Yani sen uyandığını düşünüyorsun ama aslında rüya içinde rüya görüyorsun. Globalleşme, BOP, New World Order gibi kavramlara aşinasındır 90lar ve 2000lerin başından. Bunlar belki var olan belki de var olmayan, sadece komplo teorisi olarak görülmesi gereken şeylerdir. Ama işleyen bir mekanizma var. Allah'ın yarattığı koskoca evrenin içinde bir kum tanesi kadar bile yer tutmayan dünya bu gibi kavramların planlarıyla bölünüyor ve bölünen parçalar işlevlendiriliyor. Türkiye gibi nüfusun karma olduğu fakat müslüman nüfusun çok daha fazla olduğu yerlerde bu birazdan yapacağım tarzda öngörüleri komplo teorisi adı altında çürütmek adına deneme yanılma gibi gösterip belirli dozlarda kitlelere uygulanarak yapılıyor. Son zamanlarda ise bu Allah'ın adıyla yapılıyor. Nasıl mı? Ülkene bir bak. Hatta daha önce ailene bir bak. Üniversiteyi bitirip toplum tarafından kabul edilen ve belirli bir maaşının olacağı bir iş edinmen için dişini tırnağına katıp çalışıyor değil mi? Bu yolda bir sonuca ulaştığında en yakınındakiler seninle gurur duyuyor değil mi? Bunlar sana normal gelebilir. işte tam burada asıl mevzu başlıyor. Dünyanın çeşitli yerlerindeki enstitülerde bunların sana normal gelmesi için ciddi ciddi çalışılıyor. Toplumsal yaşantımız, üreteceklerimiz, tüketeceklerimiz, aile hayatımız, dışarıdaki sosyal hayatımız, inançlıysak nasıl ibadet edeceğimiz, eğlence anlayışımız, ne kadar maaşla hangi işe çalışacağımız, olaylara yada durumlara verdiğimiz tepkiler, hatta yürüyüşümüz ve mimiklerimiz bile kontrol altında tutuluyor. Üniversite konusuna dönelim. 'iyi bir meslek' sahibi olabilmek için üniversiteye kayıt oluyoruz değil mi, hani ailemizin bizi ön ergenlikten beri güdülediği şekilde? Ailelerin burada bir suçu yok çünkü onlarda bu kontrol mekanizmasının birer parçası. Çoğumuz vatana millete hayırlı yasaya devlete saygılı birer evlat yetiştirme anlayışının ürünüyüz. Oysa üniversiteler insanlara ne iyi bir meslek edindirmek için vardır, ne de vatan millete hayırlı, yasalara ve devlete saygılı yurttaşlar yetiştirmek için vardır. Üniversite bir mesleki eğitim kurumu değildir. Bilimin üretildiği yerdir. Burada da hukuk devreye giriyor. Bilmiyorum biliyor musunuz ama hukukun çıkışı ve çıkışındaki asıl amacı özel mülkiyeti korumaktır. Bugün de bu amacından pek sapmış değildir. Hukuki kavramlar yani yasalar özel mülkiyeti korumak için vardır. Yani bu demek oluyor ki özel mülkiyetteki payınız ölçüsünde hukuktan yararlanırsınız ve belli bir pay edinmeden de pozitif anlamda hukuka erişemezsiniz. Yani hukuk herkes için değildir ve herkes hukuk önünde eşit değildir. Anlamak istiyorsanız cebinizdeki parayla en düşük yada sizden daha yüksek ekonomik seviyedeki insanlarla hukuktan aldığınız payı mukayese edin. Bu hukuku görmezden gelip başına buyruk yaşayın diye söylemiyorum. Dünyadaki herşeyin çözümü ve en nihai yolu hukuk değildir bunu anlayın diye söylüyorum. Tabi ki her konuda adaleti devletlerin hukukunda aramanın tek meşru yol olduğu da bu kontrol mekanizmasıyla toplumlara kabul ettirilmiş bir düşünce yapısı. Önyargını kırmak için biraz düşün, hukuk yoluyla ekonomik dağılımın en alt katmanındaki bireyin üzerinde oluşturulan baskıyı düşün. Orada olmasan da düşün. Çünkü aynı mekanizmanın içindesin. Sadece daha büyük bir dişlisin. Bu bağlamda bilim de böyle bir hukuku tanımaz. içinde bulunduğun bu sosyal mühendislik mekanizmasının söylediğim şekilde hukuku tanımaması da bunun en büyük kanıtı. Sosyal mühendislik günümüzde üzerine en çok çalışılan bilim alanıdır. Sen dünyadaki en büyük bilimsel çalışmaların Cern yada NASA'da mı yapıldığını mı sanıyorsun? Asla gerçekleşmeyecek felaket senaryolarıyla Mars'ta koloniler kurulmaya çalışıldığını mı sanıyorsun? Hayır, dünyadaki en büyük bilimsel çalışmalar dediğim bu enstitülerde yapılıyor ve senin o çıkmasından korktuğun 3. Dünya Savaşı bir anlamda bu enstitüler tarafından yürütülüyor. Yeni nesil
    sömürgeler bu merkezlerin projeleriyle kontrol altında tutuluyor. Bilginin çağında yaşıyoruz ve bu bilginin gücü tek bir kelime yada görüntüyle hiç hasar almadan bir yerin kontrolünü alma imkanını insana veriyor. Bu yer neresi mi? Tabi ki beyinlerimiz. iradelerin kontrolünü eline geçiren bir gücün eline toprak geçirmesine gerek yoktur. Her gün her saat bir 'kurşun' bir 'roket' bir 'bomba' yiyoruz. Hatta sadece biz değil tüm dünya toplumları bu halde. "Dünya'nın su rezervleri bitiyor." denilince inanmak mecburiyetindeyiz. Bitmiyor diye söylemiyorum. Durumun vehametini anlatabilmek için söylüyorum. Aslında var olmayan şeylerle ömrümüzü tüketiyoruz bu yüzden. Böyle bir ortamda demokrasi denilen kavramın da aslında içi boş yani gerçek olmayan bir kavram olduğundan bahsetmeme gerek yoktur sanırım. Sen 3. Dünya Savaşı çıkacak da bulunduğun şehire kimyasal yada nükleer bir silah atılacak mı sanıyorsun? Hayır bunu senin kendi kendine yapman varken neden başkası yapsın? "Ortadoğu kan ağlıyor, silah sesi susmuyor" repliği gelir aklına şimdi. En başa dönelim Dünya parçalara bölünüyor ve o kan ağlayan bölgeler prototip savaş bölgeleri. Mesleki anlamda askerlik eğitiminin sanal ortamdan reel ortama geçtiği, askerliğin bu anlamda bir istihdam alanı olduğu ve konvansiyonel olarak vurucu gücün caydırıcılık faktörünün sergilenmesi için seçilmiş bölgeler. Neden mi Orta Doğu? Çünkü insanlığı ve dini (aslında ayrı şeyler değil ama bu açıklaması uzun başka bir konu) tam olarak kavrayamamış yani sadece pozitif bilimlerden değil, evrensel bilgilerden ve ilahi bilgilerden de yalıtılmış toplumlarda oluşturulan dinin elden gitmesi korkusu, din adına cihad, muhafazakarlığın beyni muhafaza etmek olduğu değil de maddeyi muhafaza etmek olduğu düşüncesi gibi şeyler insanları birbiriyle savaşmaya, birbirlerini öldürmeye kolayca teşvik edebilecek manipülasyon malzemeleri haline getirilebilir ve bundan da önemlisi müslüman toplumların bireyleri kim olursa olsun ekonomik gücü ve konvansiyonel olarak vurucu gücü elinde bulunduran güçler tarafından harcanması kolay varlıklardır.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster