1. 1.
    +2 -1
    (-istiklal Mahkemeleri, Başbakan ismet Paşa’yı Tutuklamak istemişti)

    Evet, şu yaşadıklarımıza bakınız!
    Ülkemiz, bir yabancının yüzüne baktığımızda bizi utandıracak düzeyde kötü şeylere sahne oluyor…
    Her şey birbirinin içine girmiş…
    Yasama nerede, yürütme nerede; yargı ne durumda ne anlamak olanaklı ne bunun karmaşıklığı karşısında bugünden yarına kafamızda net bir şey var…
    Ne bu yaşananlar?
    Hukuk ne duruma düşürülmüş; nedeni kim olursa olsun…
    Gerçek bir demokraside yasama, yürütme ve yargının birbirinden kesin olarak birbirinden ayrı ve bağımsız olur…
    Anımsatalım:
    Hani o çok eleştirdikleri istiklal Mahkemeleri var ya!
    Yüzyılların en büyük kan dökücü çeteler gibi anlatıldı onlarca yıldır… Üç Aliler’den söz edilirken, istiklal Mahkemelerinin üç önemli başkanı Kılıç Ali, Ali Çetinkaya ve Necip Ali, ulusal savaşa verdikleri özverili destekler hiç görülmeden akıl almaz hakaretlere uğradılar.
    Bugünkü olanlara baktığınız zaman; o dönemin mazur görülecek yığınla yanı var:
    Bir kere ülke olağanüstü bir dönem yaşıyor. Yeni kurulmuş devlet, cumhuriyeti ilan etmiş; laikleşme yönünde adımlar atıyor; ve o yoksul Türkiye’de aydınlanma değerleri yaşanamadığı için, her yeni adıma kışkırtmaların da etkisiyle karşı çıkışlar kendini gösteriyor… Ayaklanmalar, halkı rejime karşı kışkırtıcı nitelikte yönlendirmeler; ve derken 1926 yılı Haziran ayında Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karşı izmir’de bir suikast düzeneği açığa çıkarılmış… Olayların ele başıları yakalanmış… izmir Valisi Kazım Dirik, olağanüstü bir çabayla olayların üzerine gitmiş ve bu sinsi plan her yönüyle deşifre olmuş…
    Ve ardından da tutuklamalar, sorgulamalar; ardından yeniden tutuklamalar başlamış…
    Ve Ankara istiklal Mahkemesi kalkmış, izmir’e gelmiş; Elhamra’ya yerleşerek, olaya el atmış…
    Verilen ifadelerden hareketle, tutuklamalar önemli kimi adlara kada uzamış.
    Ve, ulusal kahramanlardan Kazım Karabekir Paşa bile istiklal Mahkemesi’nin isteğiyle tutuklanmış…
    işte Kazım Karabekir Paşa tutuklanınca ne oldu biliyor musunuz?
    Dönemin Başbakanı ismet Paşa derhal harekete geçti. Böylesine önemli bir adın tutuklanması, ismet Paşa’nın hassasiyetine neden olmuş; ve Paşa’nın tutuklanmasının kamuoyunda yaratacağı duyarlılığı düşünerek, onun bırakılması yönünde adımlar atmak istemiş. Bu nedenle Mahkeme Başkanlığı ile bir görüşme yapmayı bile denemiş…
    işte ne olduysa o zaman olmuş…
    Mahkeme Heyeti, mahkemeye başbakanın bile müdahale edemeyeceğini ileri sürerek, derhal bir tezkere hazırlayarak, Başvekil ismet Paşa’nın tutuklanması için harekete geçmiş…
    Olaya ancak Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın (Atatürk) el atması ve mahkemeden bu kararını bir kez daha gözden geçirmesi ricası ile ismet Paşa son anda tutuklanmaktan kurtulabilmiş…
    O dönemde bile o çok eleştirilen mahkemeler bu denli özgür ve bağımsızmış işte.
    Öyle başbakan istedi; o rica ediyor, aman bunu dikkate alalım; yoksa biz sağa sola sürülürüz korkusu falan yaşamamış…
    O ihtilal mahkemeleri bile bu denli özgür ve bağımsızmış demek istediğim…
    Uzatmayalım ve saadete gelelim:
    Yasama, Yürütme ve Yargı erkinin birbirinden ayrı ve bağımsız olması, demokrasiye geçiş yönünde en önemli adımdır. Siyaset biliminin en temel kuralı; devlet denilen siyasal örgütte, yasama yürütme ve yargının, çağdaş yapılanmada ayrı ve bağımsız oluşudur. Bu güçler ayrılığı yerine, güçler birliği kavramı gündeme gelirse; bu yapı demokratik özelliğini yitirerek, diktatörlüğe doğru gider. Birisi dikte eder, yargı da gereğini yerine getirir…
    Ülkemizde ne yazık ki; son düzenlemelerle birlikte, güçler ayrılığı kavramı ağır bir darbe almıştır.
    Şuna katılıyorum:
    Devlet içinde paralel bir yapı varsa, gerçek devlet elbette buna izin veremez.
    Vermişse; -ki anlıyoruz ki buna göz yummuş- yanlış zaten, burada başlamış. Bir demokratik devlet, kendi yasal güçlerin dışında ne yasamada, ne yargıda ne de yürütmede hiçbir başka güce egemenlik alanı açamaz. Açtığında bunu başka güçler elbette doldurur…
    Sorun; işte buradadır:
    Niçin böyle bir oluşum varsa, bu zamana dek bu yapının oluşumuna izin verilmiştir?
    Ne diyelim ki?
    Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete…
    Bütün yaşadıklarımıza baktığımda, Atatürk ve onun yaşadığı zorlukları bir kez daha aklıma getirerek, ne büyük zorluklara göğüs gerildiğini kafamda tartmaya çalışıyorum. Darmadağın bir yapıdan bir ulus yarat; o olusu kendi gücünün önemine inandır; ondan ulusal egemenlik yarat; sonra bunu cumhuriyete dönüştür; ardından da güçler ayrılığına adım adım geçerek, demokratik bir cumhuriyet yarat…
    Hem de aydınlanmayı yaşayamayan bir topluma, aydınlanmayı yaşatarak; demokratikleşme ve aydınlanma süreçlerini aynı anda gerçekleştir…
    işte o nedenle çok açıkça görünüyor ki; bu günlerde Atatürk’e, onun düşüncelerine, ilkelerine; üstün öngörü ve başarı gücüne hayran olmamak olanaklı değil…
    Şunu kesin olarak biliyorum:
    Ulusu geldiği bu noktadan birlik ve bütünlüğe ve çağdaş uygarlık düzeyine bizi yöneltecek olan, gene Atatürk’tür.
    Yani bugün, Atatürk’e her zamankinden daha muhtacız…
    ···
   tümünü göster