1. 351.
    +3
    sabah saat 6 sularıydı.
    insanlar farklı seslere uyanırlar uykularından.
    kimisi alarmının gürültüsüne, kimisi horozun ötüşüne.
    kimisi evinde yankılanan 'kalk hadi kahvaltı hazır' seslenişine uyanır.
    kimisini de sevdiği öperek uyandırır yatağından.
    ben çok farklı uyandım o gün.
    acı bir sese uyandım.
    'ölüyorum' diyordu bir ses.
    tanıdıktı.
    her gün duyduğum birisinin sesiydi bu.
    ama ben inanmak istemedim.
    yataktan tüm hızımla kalktım.
    koşmaya başladım o acı nidaya doğru.
    her adımımda sanki bacaklarıma kılıç darbeleri vuruyordu birisi,
    canımı yakıyordu.
    evet, ses tanıdıktı.
    'ölüyorum nolur kurtarın beni' dedi yine aynı ses.
    bense sadece ona bakıyordum.
    belki diyordum, belki kabustur, şimdi uyanıcam ve kahvaltı hazır olacak.
    her sabah olduğu gibi bu sabah da reçelime ekmeğimi banıp,
    çayımı yudumlayacağım diyordum.
    sonraysa yine sıradan bir gün.
    ama değildi.
    kabus değildi.
    taksi çağırdık, babam öne oturdu.
    bense arkaya oturdum.
    ecel teri döken biricik annemin başını kucağıma alarak.
    bembeyazdı.
    yollar bembeyaz, etraf bembeyaz, ellerim bembeyaz.
    annem bembeyaz..
    hastaneye gidicez, iki müdahale yapılacak ve eve döneceğiz diyordum içimden.
    yine kahvaltı hazırlayacak bana.
    yine oturup çay içebilicez beraber diyordum.
    içemedik.
    zar zor anlaşılan, ecel teri dökerken söylediği o sözlerden en sonuncusu 'ölüyorum' oldu.
    kulağıma ulaşabilen son söz.
    evvelki akşam beraber güldüğüm,
    beraber yemek yediğim,
    sofrayı toplamasına yardım ettiğim kadın,
    ertesi sabah ölmüştü.
    bembeyaz kefenli bedenini toprağa koydum.
    mezarına toprak attım.
    yavaşça, sanki attığım toprak canını yakıcakmış gibi,
    yavaşça attım kabrine.
    üstünü örttüm iyice, üşümesini istemedim.
    bembeyazdı.
    her şey bembeyaz.

    ağlattınız be gençler. ağlattınız.
    ···
   tümünü göster