1. 1.
    0
    şöyle düşün: sen sadece sıradan bir çiçeksin. basit hayatındaki en büyük arzun ise –ki aslında arzu doğru kelime değil ama aklıma ilk gelen- polenlerini ulaştırabileceğin başka bir çiçek bulmak. ama sen sabitsin. hiçbir yere gidemiyorsun. başka girişimlerde bulunmak, başka yöntemler denemek zorundasın. bir arı veya bir kelebek aracılığıyla polenlerini yayabilir yahut rüzgârın sana yardım etmesini bekleyebilirsin. ama senin, şu andaki senin bir çiçek türevi olduğunu düşünürsek, ne arılar, ne kelebekler, ne diğer böcekler, ne de rüzgâr senin işini ilk etapta görebilir. şöyle bir durup düşün. “amacım ne?”, diye sor kendi kendine. senin rengin kırmızı ya da eflatun olsun. hangi rengi döllemek istiyorsun? ortaya çıkacak olan çiçeğin ne renk olmasını istiyorsun? olmasını arzu ettiğin renkteki çiçekleri en sağlıklı ve kolay yoldan üretebilecek diğer çiçekler nerede? önünde mi, yoksa arkanda mı? sağında mı, yoksa solunda mı? en yakınındaki çok yaşayabilecek mi? sana kısaca şunu söylüyorum: ne ile anılmak istiyorsun? çetrefilli bir yolda kendini yıpratarak yaşadığın hayatı çabuk tüketip ebedi ölümsüzlüğe mi ulaşmak istiyorsun? varlığını tükettiklerine değil, ürettiklerine mi temellendirmeyi tercih ediyorsun? yoksa bunun tam tersi mi?

    bana ne istediğini söyle tam olarak. üç bin kitap okumak mı? nietzsche bunu yaptı... üç bin kadınla yatmak mı? don juan bunu yaptı… üç bin şınav çekmek mi? schwarzenegger bunu yaptı… sen bu insanların hepsini biliyorsun. bir şekilde, bir yerde kulağına ilişti isimleri. peki ya duymadıkların, bilmediklerin, varlıklarından haberdar olmadıkların ve olamayacakların? tanınmışlığı haklı bir gerekçeye mi dayandırmak istiyorsun?
    ···
   tümünü göster