Gizli Örgütler-John Reynoldsun kitabından alıntı
http://imgim.com/kkk-1mx6ewo.gif
Onlar, Roma imparatorluğu’nun hem en çok korkulan hem de en nefretle bakılan gizli örgütlerinden biriydi. Birçok Romalı, bu grubun kadın erkek demeden, çoluk çocuk ayırmadan tüm üyelerinin öldürülmesi gerektiğini düşünüyordu. Bazılarıysa ihtiyatlı olunmasını, zira grubun, düşmanlarından oldukça kanlı intikamlar aldığına dair rivayetler olduğunu söylüyordu. Bazıları, komşularının örgütün bir üyesi olabileceğinden ve çocuklarını da tehlikeli fikirleriyle zehirleyerek onları da iğrenç emellerine alet edebileceğinden korkuyordu. Bir kısım Romalı ise, bu gizli organizasyona atfedilen akıl almaz ve inanması güç söylentilere fazlasıyla ilgi göstermiş; merakları en üst seviyeye çıkmış, hayal güçleri tavan yapmış bir halde kendi kendilerine şunu soruyorlardı: Bu insanlar gerçekten anlatıldığı kadar ahlaksız olabilirler mi?
Romalılar arasında ağızdan ağza dolaşan hikayelere inanmak zordu. Bu gizli örgütün üyeleri, söylentilere göre, yamyamdı ve ayinlerinde insan eti yiyerek, insan kanı içiyorlardı. Bu kanlı ziyafetlerine mutlaka yeni doğmuş bir bebeği de dahil ediyorlardı. Erkek ve kız kardeşler arasında ciks partileri düzenliyor, tuhaf kutlamalar yapıp, gizlice bir araya gelerek toplumun saygın kesimi ile temastan ısrarla kaçınıyor, birbirleriyle karşılaştıklarında bir işkence aletinin işaretini yapıyorlardı.
“Yaptıkları yemeğin içine kattıkları bebek, bundan haberi olmayan birinin önüne konularak,” diye yazmıştı bir Romalı, “dinsel törenleriyle kirletilmek istenen bu kişiyi kolaylıkla kandırabilir. Karanlık ve gizlilik içinde genç talebelerce parçalanan bebeğin, yemeğin üzerine zararsız görünecek şekilde serpiştirilmesi istenir. Suçsuzluklarını dindirmek için bu talebeler – Ey korku! – bebeğin kanını emerler ve iştahla kol ve bacaklarını gövdesinden ayırırlar. Bu kurbanla birlikte birbirlerine karşı bağlılıklarını da pekiştirmiş olurlar; bunun bilinciyle sessizlik yemini etmiş olurlar. Bu tür kutsal ayinler kutsal değerlerimize yapılan saygısızlıkların en büyüğüdür…”
ilk bin yılın birinci yüzyılı boyunca, Akdeniz havzasında, bu anlatılanlar, özellikle de asaleti diğer tüm niteliklerden üstün gören Romalılara hem çok etkileyici hem de iğrenç geliyordu. Romalı politikacılar bu tarikatın sorgusuz sualsiz yok edilmesini talep etmeye başladılar. Birçok vatandaş bu fikri onaylıyor ve kalabalıklar pazar yerlerinde toplanıp birbirlerine duyduklarını aktarıyor, kanıtlarını söylüyor ve bu gizli örgütün yaptığı kötülükleri ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Zamanla bir konsensüse varılmıştı: bu tarikatın bağlılıklarını azaltmak ve dizginlemek için bir şeyler yapılmalıydı – çünkü bu grup düzenbaz, sapık ve asiydi… Yok edilmek istenen bu grubun üyeleri kendilerine Hıristiyan diyordu. iki bin yıl sonra günümüz perspektifinden bakıldığında, Hıristiyanların yaptığı iddia edilen rivayetlerin bu tarikatı yok etmek isteyen Roma Senatosu tarafından uydurulmuş propaganda ürünü hikayelerden başka bir şey olmadığı düşünülüyor. Belki de bu tür hikayeleri toplumda yaymak suretiyle Roma vatandaşlarının Hıristiyanların saflarına geçmesini önlemek ve bu yeni dinin mensuplarına Roma’nın planladığı sert muameleyi desteklemelerinin amaçlandığı varsayılıyor günümüzde.
Aslında Roma Senatosu’nun aşırıya kaçan bu söylentilerle pek ilgisi olmadığı söylenebilir. Toplumun geneli yamyamlık ve içest ilişki suçlamalarıyla çalkalanırken, politikacılar için kamuoyunun ne düşündüğünün fazla bir önemi yoktu. Onlar daha çok Hıristiyanların imparatora biat etmeyi reddetmelerinden kaygılanıyorlardı. Dini çeşitliliğe karşı oldukça hoşgörülü olan Roma’nın kabul edemeyeceği tek şey imparatorluğa sadakatsizlik olarak görülen bu hareketti. Hıristiyanlar görüşlerini başkalarına da yaymaya başlayınca, artık bu göz ardı edilemeyecek bir durum halini alıyordu. Bu noktada, Roma liderleri bu skandal dolu hikayelerin yayılmasını daha çok teşvik etmiş ve bu hareketi bastırmak için anlatılanları bir silah olarak kullanma yoluna gitmişti.
Ancak Hıristiyanların bu tuhaf davranışlarıyla ilgili söylentileri başlatan Roma Senatosu ya da diğer ileri gelen Romalılar değildi. Sıradan vatandaşların hayal gücüyle beraber artan bu yakıştırmalar Hıristiyanların bizzat kendileri tarafından sağlanan bilgilere dayanıyordu – abartı ve kötülük ile harmanlanmış; cehalet ve şüphe değirmeninde öğütülmüş bilgilerdi bunlar. Bu anlatılanlara kaynaklık eden nedenlere bir bakacak olursak:
GiZLiLiK
Hıristiyanlar dışarıya kapalı, güvenilir bir üyenin onayı olmadan törenlerine yabancıları sokmayan ve aralarına almadan önce adaylara inanç sorgulaması yapan bir yapıya sahipti. Ama böyle davranmak için geçerli sebepleri de yok değildi. isa’nın çarmıha gerilişinden sonra, Hıristiyan olduğunu açıklamak ölüm fermanını imzalamakla eşdeğerdi. Bunun etkisiyle Hıristiyanlar hareketlerini gizlemeye başlayınca, amaçları ve uygulamaları hakkındaki paranoya derinleşti ve yayıldı. Bu da onların daha fazla içlerine kapanıp, kimliklerini titizlikle gizlemelerine yol açtı. Böylece baskı süreci işlemeye başladı: Daha fazla gizlilik daha fazla paranoya yarattı ve bu da yeni baskılara davetiye çıkardı.