1. 101.
    0
    bu kaltakla aynı mahallede büyüdük, mevlanakapı’da. babası zabıtaydı. alkolik, hasta bir adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu, anasıyla yoksul, perişan.

    bizim tuzumuz kuruydu, hacıbabam yapmış birşeyler. bir de zagor vardı; bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filmciydi yeşilçam’da. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar.. öylece büyüdük gittik işte. ne tak varsa hep askerliği beklerdim; dört sene kaldı, üç sene kaldı, sonunda o da geldi, gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş, gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan, nikahlandık. iki taksi, bir dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım.
    bir gün bu huur çıkageldi. hiç unutmam. görür görmez cız etti içim. böyle basma bir etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bir bluz, saçlar maçlar, pırlanta anlayacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bir soruşturma. dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl, zagor’a kegibmiş. zagor da koftiden içerde o sıra.

    bir gün süslenmiş, püslenmiş, geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye girdi, pastaneden çıktı, minibüs, otobüs, geldik sağmalcılar’a. benim içimde bir sıkıntı. işi anladım tabii. zagor’u ziyarete gidiyor. bir tuhaf oldum. bini de kıskandım. uzatmayalım. çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bir duyduk kaçmış bunlar. altı ay mı, bir sene mi, kayıp. hep rüyalarıma girdi huur. o gün dükkana girişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum, sonra bir daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor. birisi polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar, kaltağa da öyle. önce öldü dediler zagor’a, sonra komalık. ankara’da oluyor bunlar.

    bizimki bir gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti ne, tornavida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat. ama bu sefer başka güzel huur. orhan’ın şarkıları gibi. kalktı böyle dimdik, konuşmaya başladı. dedi ‘para lazım, çok para’. zagor’a avukat tutacakmış. ‘ilerde öderim’ dedi. esnafız ya biz de, nasıl diye sormuş bulunduk. ‘huurluk yaparım’ dedi, ‘istersen metresin olurum.’ içime birşey oturdu, ağlamaya başladım, ama ne ağlama. işte o gün bugün inandım ororspuya, tam yirmi yıl geçti.

    uzatmayalım. zagor’a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki bin. ha birini şişledi, ha firara teşebbüs. o şehir senin, bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor, huur da peşinden. sonunda dayanamadım ben de onun peşinden..
    önce dükkan gitti. ardından taksiler. karı terketti. peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu, hiç tınmıyo. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı. sonra alıştı. gözünü yumup yatıyor milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor’a bakarız.. yok.. kancık köpek gibi izini sürüyo itin. n’aptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul’a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kâr etmedi. her seferinde gene peşinde buldum kendimi.

    bir keresinde döndüm, biriyle evlenmiş. bu hamile, beni de abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım. oh dedim. kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyor. yüzü gözü düzelmiş. çocuk diyor, başka birşey demiyor. sinop’ta oluyor bunlar. ben de döndüm istanbul’a. doğumuna yakın zagor bir isyana karışmış gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevi’ne postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyor gene. o haliyle kalk git sen diyarbakır’a. üç gün ortadan kaybol. herif kafayı yiyor tabii. dönünce bir dayak buna, eşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra, çocuğu doğuruyor. durum hemen anlaşılmamış. ortaya çıkınca bir gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır’a. zagor’un peşine. allah’tan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. ben o ara istanbul’da taksiden yolumu buluyorum.

    epey bir zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor’un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra. bir gece, bir büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabii. bir ara gözümü açıp baktım karlı dağlar geçiyor. bir daha açtım, başımda bir çocuk ‘kalk abi, diyarbakır’a geldik’ diyor. baktım, sahiden diyarbakır’dayım. bir soruşturma. kale mahallesi vardır orada. bir gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim. görünce hiç şaşırmadı. hiçbir şey demedik.

    o gece oturup düşündüm. ‘oğlum bekir’ dedim kendi kendime. ‘yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok. kaderin böyle. yol belli. ey başını usul usul yürü şimdi.’ o gün bugün, usul usul yürüyorum işte.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster